Siyah geceyi yırtıp geçen katarlar,
pulsuz mektuplar taşırdı sabaha.
Kıvırcık saçlı bir çocuktan ödünç almıştım,
yüzümdeki,
hüznü yıkayan gülüşü.
Buruşturulmuş bir mektuptur artık düşlerim.
Denizi sorarsan;
Fırtınalısını bilirim.
Kuşları sorarsan;
Kanadı kırılmışları bilirim.
Vuslatı sorarsan;
Yollarda
Denizin aynasında yüzüme baktım
Anısız, anlamsız öylesine yaşanmış yeni çizgiler gördüm
Geçip gidiyor zaman
Bu eksilen kaçıncı gün ömrümüzden
Son kuşlarda havalandı
Bugünde gelmedin sen
Başkasından emanet,
Kısa gelen bir ceket gibi yaşamak.
Çekiştirilmiş,
Yamalanmış ama asla üzerime tamamlanmamış.
Sensizliğin en bariz tarifidir bu.
Bir sunanın su üzerine bıraktığı iz kadar
Bir gülümsesen sevda kuşları uçacak.
Ama gülmüyorsun.
Tam oradan tutunacağım hayata
Tam orada sevda...
Bir emekçinin alnındaki ter,
kaç yaşamı barındırır bilir misin?
Ekmek kuyruklarındaki titreten ayazlar,
üşütürmü sanırsın?
Kaç ayrılık, kaç ölüm gördüm dünya gözü ile...
Kaç kiraz ağacında,
Tütüne müptela iki parmağımın arasına aldığım kalem bilir.
Kim vurguya gitmedi hiçbir hecem.
Hepsi senin!
Fiskesini yediğim gecelerde,
bir düş uğruna kaç sabahı harcadım.
Bir sır gibi sakladığım kederimi, tek şiire dahi fısıldamadım.
Sahi gurbet nereydi;
Ne uzaklığı bir şehrin,
Ne uzayan yollar...
Gönülde olmayanın olduğu yerdi.
Bir yol vardı gözlerinde.
Geride bıraktırıp kaygılarımı,
Umuda götüren bir yol.
Yorulmam,
tökezlemem sanmıştım.
Düşüp,
Sesi duyulmayan,
ünlem işaretidir hayat.
Yaz yağmurları ıslatmaz saçlarımı.
Yoksul bir akşamım hepsi bu.
Seçil Oğuz
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!