- Sana uzatılan eli geri çevirmeden önce iyi düşün. O eli tutmaya karar vermişsen eğer, o zaman da sakın körü körüne bir güven duygusu içinde olma.
- Her zaman barış ve dostluktan yana ol. Ama bu mevhumlarla seni aldatmalarına asla izin verme. Dikkatli ve uyanık ol.
- Aklını doğru kullanmayı öğren ama ona da gereğinden fazla güvenme. Çünkü gün olur akıl da şaşırabilir, onun bile bir kılavuza ihtiyacı vardır.
Osmanlı devlet yönetiminin Kanuni Sultan Süleyman Han’ın vefatının ardından (her ne kadar zaman zaman dirayetli hükümdarlar ve devlet adamları görmüş olda da) ehliyetsiz ve liyakatsiz ellere geçerek kan kaybetmeye başlaması, birkaç yüz yıl sonra Osmanlıyı tamamen ortadan kaldıracak olan bir örgüte kadar gelip dayanmıştır.
Zaten yüz yıllarca hem içeriden, hem dışarıdan maruz kaldığı ihanetler neticesinde iyice örselenmiş ve zayıflamış, toprak kayıplarıyla da giderek küçülmeye başlamış olan İslam’ın bayraktarı, Osmanlı İmparatorluğu her dönemde en büyük ihaneti, yetiştirip adam ettiği sonra da yetkilendirip görevlendirdiği kendi evlatlarından görmüştür.
İnsanoğlunun o zapt edilemez, önüne geçilemez amansız hırsını eğer birileri kullanmayı dilemişse mutlaka bir yolunu bulur ve onu kendisine kul eder. Yüz yıllar boyunca Dünya’ya hükmetme ve nizam verme iddiasını her zaman en yükseklerde tutmuş bir devlet elbette düşmansız olmazdı. Çok doğaldır ki Osmanlı İmparatorluğu da bunun dışında kalamadı.
Müslüman elinden ve dilinden emin olunan insandır. Alnı secdeye giden bir Müslüman’ın kendisi gibi bir Müslüman'a değil iftira atmak kötü söz ve davranışla bile mukabele etmesi istenen ve beklenen bir şey değildir.
Ne yazık ki zaman zaman Müslümanlar olarak nefsimizin arzu ve isteklerine uyup din kardeşlerimizi üzecek sözler ve davranışlar içine girebiliyoruz.
Bu, bizim eksikliğimizdir insanız… Lâkin bu eksikliğimiz hiçbir şekilde mazur gösterilemez. Ama öte yandan iyi niyetle bakılabilirse anlaşılabilir bir durumdur.
İnsanoğlu ne hepten iyidir, ne de hepten kötü. Yaradılışı gereği hem iyidir, hem de kötü.
Hangi yanının ne zaman, nerede ve hangi şartlarda ağır basacağına yine kendi özgür iradesiyle kendisi karar verir.
Verdiği bu kararlar çerçevesinde de hangi yanı süreklilik arz ederse o yanıyla değer bulur.
Bir erkeğin şusundan busundan falan söz ediyoruz ya hani, bilmeliyiz ki bu durumun en önemli amili, kadındır. Çünkü kim ne derse desin, nasıl derse desin erkeği de yetiştirip büyüten çok büyük oranda kadındır.
Asla onlara hakaret etmek kastında değilim. Artık bu dünyada olmayan annem de bir kadındır, eşim de ve dünyalara değişmeyeceğim iki kızım da.
Buna rağmen demek istiyorum ki kadın duygusallığı aşırıya kaçtığında ki çoğu zaman öyle olur, özellikle eğitim safhasında iş şirazesinden çıkıp doğru bir şekilde müdahale edilmediğinde yanlış yönlere gitmeye başlıyor.
Kuzey Irak yönetimiyle ülkemiz arasında her iki tarafın da lehine ve çıkarlarına uygun uzun vadeli bir petrol anlaşması yapılmasının hemen ardından Irak ve Suriye’de belli ki çok daha önceden organize edilip hazırlanmış ve pusuya yatırılıp beklemeye alınmış DAEŞ adlı bir örgüt ortaya çıkıverdi birden.
Öyle bir ortaya çıkıştı ki bu, özellikle de daha çok Sünni Arapların yaşamış olduğu Orta Irak’ta hem de çok kısa bir zamanda ortalığı (deyim yerindeyse) tam bir hallaç pamuğu gibi attı. Irak hükümetinin ordusu DAEŞ önünden öyle bir kaçtı ki ayaklarına pantolonlarını bile zor giydiler. Bu kaçışta ellerinde ne kadar silahları varsa hepsini DAEŞ’e bıraktılar. Öyle bir kaçış yani…
Aslında bu örgütün varlığı uzun zamandan beri biliniyordu zaten ama eylemleri çok sınırlı bir çerçevede kalıyordu. Demek ki bu sınırlı kalma durumu bir tür ısınma hareketiymiş ki kendilerine ışık yakılır yakılmaz bir anda fırtına gibi esmeye başladılar. Çok iyi tahkimat yapıp iyi hazırlanmışlar ve bir de sponsorları gerçekten çok çok iyi olmalı ki bir anda hedeflerine neredeyse tümüyle ulaştılar denilebilir.
Kızgınlıklarımızın asıl nedeni, genellikle kendi hırsımız, yetersizliğimiz ve hatalarımızdır. Bu yetersizliklerimizi ve hatalarımızı görmek istemediğimiz için de bahaneler üretmeyi severiz.
Bu sebeple asıl yapmamız gerekeni yapmayıp üretmiş olduğumuz bu bahanelerimizin ardına sığınır genellikle problemin çözümünü zorlaştırırız.
Her insan zaman zaman yetersiz kalabilir ya da hırsına yenik düşer ve bu yüzden hata yapabilir.
"Che sara sara." İlk kez bir filmde duymuştu bu cümleyi. Adam öldürdüğü sevgilisinin mezarı başında ellerinde kelepçelerle dururken ağzından dökülen bu cümleyle film bitmişti. Bu filmi seyretmesinin üzerinden en az bir 30 yıl geçmiş olmalıydı. Kim bilir, belki de daha fazla… “Olacak olan olur,” anlamına geliyordu Türkçe'de bu deyim.
Göğüs hastalıkları uzmanının önündeki bilgisayara bakarken aklına nasılsa gelen bu İspanyol atasözünü fısıldayıverdi. “Bizde de buna benzer sözler mutlaka vardır, “ diye düşünmüştü bu atasözünü ilk duyduğu zaman.
Doktor sol akciğerindeki kitleyi bilgisayarında gördükten sonra tereddütle başını ondan yana döndürdü. Bilgisayarda görülen bu kitlenin ne anlama geldiğinin, hastasına bunu nasıl söylemesi gerektiğinin yolunu bulamamış olmanın kararsızlığı vardı yüzünde.
geceyi bekleyen bir bekçiyim ben
gün doğar ilk ışıklarla birlikte benim de işim biter
gece güzeldir gece sessiz
sıcacık bir sığınaktır gece yalnız yürekler için
örselenmiş hayatlara ilaçtır kim bilir belki de panzehir
yorgunum
ağır ağır akıyor bedenimden
geçmişim
her şey yalan
bir tek ölümmüş gerçek olan
evet öğrendim
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!