Evlatlarımız bizim en değerli varlıklarımızdır. Onları koruyup kollamak, beslemek ve yetiştirip, büyütmek, hayata hazırlamak en önemli görevidir annelerin ve babaların.
Ama hepsi bu kadar…
Daha fazlasına karışmaya kalkışmak onların bireysel hak ve özgürlüklerinin alanına tecavüz etmek olur ki bu da onlara yapılacak en büyük haksızlık ve bekli de kötülük olur.
Yorgun ve tedirgin adımlarla kilisenin kapısından içeri giren adam çarmıha gerilmiş Hz. İsa figürünün önünde mum yakan kadının yanına yaklaşıyor. Kadın işine devam ederken bir yandan da adama dönüp bakarak
“Hoş geldin gel sen de bir mum yak, ölmüşlerinin ruhu için, diyor.”
Adam da “hoş bulduk” anlamında başını sallarken kadının uzatmış olduğu mumu alıp önlerindeki platformda daha önce gelenlerin yakmış olduğu mumlardan birisiyle yakarak mumlar için hazırlanmış deliklerden birisine koyuyor ve başını öne eğiyor. Belli ki o da kadının tavsiyesine uyup duaya başlıyor.
İlahi inanç zafiyeti içinde olan insanlar kendilerine bir hedef koymak istediklerinde ipe sapa gelmez bir takım uygulamaları kendilerine kılavuz olarak seçerler.
Bu istek doğal olarak bir takım şarlatanların ortaya çıkmasına sebep olur.
Örneğin kahve falı gibi, tarot kâğıtları gibi, burçlardan gelecek okuma gibi uyduruk ve düzmece söylemleri kullanarak insanları medet umarlar ve hayatlarını bu inanmış oldukları şarlatanlıklara göre düzenleyip yönlendirir, kendilerine yol gösterici olarak alırlar.
Cenab-ı Hakk (c.c.) yaratmış olduğu hiçbir şeyi sebepsiz yaratmamıştır.
Kâinatta yaratılmış olan her ne varsa mutlaka bir sebebe dayanır ve yaratılmış olan her şey bir diğeri sebebiyle vardır.
Bu zincir her hangi bir yerinden bir arıza gösterirse, zincirin tümünde aksamalar oluşmaya başlar ve ortaya çıkan bozulma bir daha telafi edilemeyecek düzeyde sıkıntılar oluşturarak hayatı olumsuz yönde etkiler.
gecenin ilerlemiş bir vakti yapayalnızım mutsuz
tıklasa kapım açsam
yağmur yağmış ıslanmışsın
gözlerinde hep o ışık gülümsüyorsun
biraz mahzun
İnsana belki de en çok yakışan duygu yansımalarından biridir hüzündür.
İnsanın ümit ile ümitsizlik arasında gidip gelmesine ama daha çok da ümidin tarafında yer almasına sebep olan bir duygudur.
İnsan umutludur ama bir yanıyla bu umudunun gerçekleşmeyebileceğinin tedirginliği içindedir ve bunu kendine bile itiraf etmek istemez, aklına getirmemek için çabalayıp durur.
Aşk kelimesi sözlükte 'aşırı sevgi, bir insana bir varlığa, bir nesneye, ya da evrensel değere doğru kişiyi sürükleyip götüren gönül bağı' şeklinde ifade edilmiş.
Tasavvufi bir terim olarak da sevginin insanı bütünüyle etkisi altına alması, sevginin son mertebesi, varlığın yaradılış sebebi, varlığın aslı anlamlarında kullanılmakta.
İş böyle olunca doğal olarak ne kadar âşık gelip geçmişse bu dünyadan o kadar da tanımı olmuş bu kelimenin. Elbette her âşık kendi tanımının en güzeli olduğunu düşünmüştür. Böyle düşünmemiş olsaydı zaten bir tanım yapma ihtiyacı da duymazdı.
Hayat inişli çıkışlı bir yol gibidir. Bu yolda giderken pek çok sorunla karşı karşıya geliriz. Bunlar kimi zaman kendimizle ilgilidir, kimi zaman da başkalarıyla.
Kendimizle ilgili olanları istersek yardım alarak halledebilir ya da kendi başımıza çözmek için bir takım yollara başvurabiliriz ama kendi dışımızdaki sorunlar içinse yapabileceğimiz çok da fazla bir şey yoktur.
Eğer insan ortada bir sorun olduğuna inanıyorsa ve bu ona ya da çevresine zarar erecekse ne olursa olsun en yakınlarını bile kıracağını bilse elinden geldiği ölçüde çözüm için gereken adımları atmak zorunda olduğunun bilinci ile hareket etmelidir.
İnsan gün gelip de bir takım zorunluluklar gerektirdiği için bulunduğu (yaşadığı) yeri terk etmek gibi bir durumla karşı karşıya kalabilir..
Böyle bir mecburiyet ortaya çıktığında içten içe bir tedirginlik de ortaya çıkar ve gelir üzerine yerleşir kişinin.
İçini tanımlayamadığı bir duygu kaplar, yüreği sıkışır gibi olur, midesine kramplar girer, yemeden içmeden kesilir.
- Zaman insan için geçmişini bilmediği, geleceği ise belli bir uzun yoldur, menzil menzil üzerinde yürünen.
- Zamanın ne işe yaradığını insan zamanında düşünüp bulamamış ya da araştırıp öğrenememişse, zamanı kalmadığında ve zamanı geldiğinde bunu çok iyi anlar.
- İnsanın yapabileceği en büyük ve en değerli tasarruf zamandan yapacağı tasarruftur. Zamanı bir sermaye olarak görmek mümkünse eğer bu sermaye gerektiği gibi kullanıldığında kişiye sağlayacağı getirinin büyüklüğü hiçbir maddi değerle ölçülemez.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!