hayalin gözlerimde buram buram tütüyor
tüm şarkılarda varsın hepsi seni söylüyor
ne çabuk geçti zaman ömür her an bitiyor
bu yorgun bezgin ruhum ağır ağır ölüyor.
Kadın, erkek tarafından tarihin her döneminde yanlış anlaşılmış bir varlıktır. Ya çarpıtılmış namus anlayışlarının öznesi ya kadim pagan kültürlerinin dayatmış olduğu şekilde yeryüzünde işlenmiş her türlü günahın müsebbibi ya da günümüz toplumlarında piyasaya sürülen bir reklâm malzemesi...
Ülkemizin (ve hatta dünyanın) çoğu bölgesinde hâlâ alınıp satılabilen bir mal... Töre diyerek, örf, adet diyerek her türlü insani haktan mahrum bırakılmış bir köle... Nazım Hikmet’in bir şiirinde dediği gibi “ Soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen.” Halk deyimiyle “kaşık düşmanı…”
Koruyup kollamak bahanesi altında önce babası, erkek kardeşi tarafından, sonra kocası, oğlu tarafından hayatının her döneminde acımasızca sömürülen, yeri geldiğinde her türlü aşağılamaya, şiddete lâyık görülen her hangi bir mal…
İnsan bu dünyaya imtihan için gönderildiğine göre bu imtihandan başarıyla çıkabilmek için öncelikle yapması gereken şeyin nefsiyle girişeceği mücadeleyi kazanmak olmalıdır.
Kişinin nefsiyle mücadelesi çok müşkül bir iştir evet ve hiç de kolay değildir. Lâkin başarmak ise elzemdir. Çünkü kâmil bir insan olmanın yolu fıtratın kötü yanını temsil eden nefsin arzularının hilafında hareket etmekten geçiyor.
Nefsine karşı gelebilmek ve onun karşısında başarı elde edebilmek için insanın inatçı bir sabra, sağlam bir iradeye, sarsılmaz bir imana ihtiyacı vardır. Bunlar varsa, verilecek olunan mücadelenin başarıya ulaşma şansı olur.
İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ:
MADDE.1 - Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler, birbirlerine karşı kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar.
MADDE.2 - Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir görüş, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğuş veya herhangi başka bir ayrım gözetmeksizin bu Bildirge ile ilan olunan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir.
241 - Suyun hırçın, hızlı ve deli dolu akıyor olması onun nispeten sığ olduğunu gösterir. Oysaki derin sular durgun akar çünkü hırçınlığını derininde saklar.
242 - En çirkin şeyde bile güzel olan bir şey vardır. Yeter ki bakmasını bilelim. Baktığımızda gördüğümüz şeyi algılamaktaki tavrımız ve yargımız yerine göre kılavuzumuz bile olabilir.
243 - Hayata dair aradığımız şey yaşanmış zamanda değil, o zaman diliminin kişiye getirdiği şeylerin onu nasıl bir biçimde etkilediklerindedir.
11 - Kazanmak için üzerine düşeni yapmalı, Cenab-ı Hakk’ın meşru kıldığı ölçüler içinde çalışmalı asla boş vermemelidir insan. Çünkü boş verip bıraktığın an kaybetmek mukadder oluyor.
12 - İnsanoğlu dışında Cenab-ı Hakk'ın yarattığı hiç bir canlı kendisine faydası olmayacak bir şey için çaba sarf edip zaman harcamaz.
13 - Kendimize dönük yaşamaktan vazgeçtiğimiz an gerçek anlamda yaşamaya başlarız.
ne çok anlattım seni gecelere ne çok
sana özlemimi
nasıl istedim seni bir bilsen ah ne çok
oysa yıldızlar kadar uzaktın bana
ve yıldızlar kadar sessiz
Aslında Türkiye’de uzun yıllardır Rahmetli Özal’la başlayan ama zaman içinde kesintiye uğrayarak Ak Parti ile yeniden alevlenen siyasi mücadelenin en temelinde Milli Burjuvazi ile Komprador Burjuvazi’nin iktidar mücadelesi yatıyor. Aralarında uzlaşmaya vardıkları an ortada mücadele falan kalmayacak. Ya da mücadele daha başka bir mecrada daha başka bir biçimde sürecek. Buna emin olabiliriz.
Bu uzlaşma çok yakında değilse bile yakın bir zamanda mutlaka gerçekleşecek. Gerçekleşecek çünkü gerçekleşmemesi demek eşyanın tabiatına aykırı bir durum demektir ki her iki tarafın istediği aslında aynı şeydir. Bu da uzlaşmaları için yeterli bir asgari müşterektir ve bu asgari müşterek onları yavaş yavaş bir araya getirmeye başlamıştır bile. Buna en güzel örnek Ak Parti'ye yapılan "Devlete yaslanmaya başladı," eleştirileridir.
Bir başka gösterge de uzun zamandır süregelen her iki tarafın kalemşorlarından bazı sivri uçlu olanların sivriliklerinin törpülenmesi(ya da bertaraf edilmesi) çalışması... İstenirse bu uzlaşma çabalarına çok daha fazla örnek bulunabilinir. Meselâ bunlardan en çarpıcı olanların başında Ergenekon ve benzeri derin devlet yapılanmalarının tasfiye edilmeye çalışılması… Meselâ yargıdaki ufak tefek değişimler… Meselâ yeni anayasa çalışmaları, vb…
1923 de kurulan Türkiye Cumhuriyeti, Anadolu’nun kadim halklarının büyük desteğiyle, Osmanlı’da yeni yeni oluşmaya başlamış olan küçük burjuvazi desteğiyle Osmanlı Bürokrasisi'nin kurmuş olduğu bir devlettir. Devlet kurmuş bile olsa, her iktidar ayaklarını yere sağlam basabilmek ve meşruiyet sağlayabilmek için mutlaka kendisini destekleyecek olan bir takım yasalara, bundan da önemlisi toplumsal sınıflara ya da katmanlara ihtiyaç duyar.
Cumhuriyeti kuranlar da bu desteği o gün için milletten almış olmalarına rağmen daha sonra ellerine geçirmiş oldukları iktidardan onu uzaklaştırmış kendisini sürekli olarak destekleyip iktidarda tutacak olan bir takım güç odakları oluşturmuş ve yine kendi elleriyle ortaya çıkartmış oldukları bu odakları geliştirip güçlendirmek yoluna gitmişler, halkın tepkisizliğinden de faydalanarak bunda başarılı olmuşlardır.
O gün için iktidardan uzaklaştırılmış olunan millet zaman içinde ekonomik bakımdan geliştikçe kendisini kendi temsilcileri vasıtasıyla yönetmek istemiş ve mevcut iktidardan pay almayı talep edip, buna da gücü oranında kısa sürelerle bile olsa ulaşmayı başarmıştır. Ama ne yazık ki hiçbir zaman belirleyicilik vasfını kullanabilme imkânını tam anlamıyla yakalayamamıştır.
Bir düşüncenin toplum ya da bireye benimsetilmesi işi zor bir iştir. Bir takım ajitasyona yönelik sloganlarla bu amaca ulaşılamaz. Ajitasyon daha çok zaten istim üzerindeki muhatabı kısa süreli olarak harekete geçirir ve genellikle provokasyona yönelik iş görür.
Düşüncenizi, ideolojinizi, davanızı bir topluma ya da bireye kabul ettirebilmenin ve giderek onu kendinize yandaş yapmanın yolu propagandadan geçer.
Propaganda uzun ve zahmetli bir yoldur. İğneyle kuyu kazmaya benzer.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!