aşka dair ne varsa hepsi geçmişte kaldı
köhnemiş bir hayatı sürükleyip dururum
geçmişten bu günüme taşıdığım bir şey yok
boşa yaşanmış ömrü yüreğinden vururum
yalan doğru hepsi boş hepsi bir kandırmaca
________________sürgünde
sarar bedenimi acı bir hüzün
üşütür yüreğimi
soğuk yalnızlıklar
donarım
Doğru kelimesinin insanda bıraktığı anlamın ortaya koymuş olduğu şey mutlak değil görecedir. Bakıldığı yerden kişiye, mekâna ve zamana göre değişim gösterir.
Bu sebepten doğrular ve yanlışlar kişinin düşünce ve fikir yapısının temelleri üzerinde değil de toplumsal statüsüne bağlı olarak içinde bulunduğu yaşam tarzı çerçevesinde oluşurlar.
Yine aynı faktörler düşünsel alt yapımızı da oluşturduğu için biz doğru ve yanlışlarımızı fikirlerimizin oluşturduğunu sanırız.
Türkçede kıskançlık çekememezlik anlamına gelen “haset” kelimesi bir ahlâk terimi olarak kişinin, başkalarının sahip olduğu maddi ve manevi imkânlarının kendisine geçmesini istemek anlamına geliyor.
Haset genellikle aralarında mesleki, iktisadi, ilmi, siyasi ve sosyal ilişkiler bulunan insanlar arasından ortaya çıkar. Psikolojik ve sosyal zararları bulunan ve şeytani bir huy olan haset dinimizce haram kılınmış, bunun karşıtı olan gıpta ve hayırda yarışma teşvik edilmiştir.
Ruhsal bir sapma, başka bir deyişle bir tür hastalık olan haset kavramı, insan doğasındaki bencillik duygusunu tetikleyerek başkalarının kendisinden maddi ya da manevi üstünlüğüne tahammül gösterememek şeklinde ortaya çıkıyor. Doğaldır ki bu durum haset sahibini bir tür bunalım içine sokuyor ve mutsuz ediyor.
131 - İnsan ne bildiğinin üzerine binip caka satacağına ne bilmediğinin bilinci içinde olmalıdır. Çünkü tevazu bilginin yansımasıdır.
132 - Barış, onu isteyenle yapılabilir ancak. Karşınızdakinin barıştan anladığı, barış bahanesiyle üzerinizde bir hegemonya kurmaksa o zaman gerçek bir barış için onunla savaşmayı göze almak gerekir. Çünkü barışa yol açmak, var olmak varlığı koruyabilmek için böyle bir mecburiyet ortaya çıkabilir.
İnsan gün gelip de bir takım zorunluluklar gerektirdiği için bulunduğu (yaşadığı) yeri terk etmek gibi bir durumla karşı karşıya kalabilir..
Böyle bir mecburiyet ortaya çıktığında içten içe bir tedirginlik de ortaya çıkar ve gelir üzerine yerleşir kişinin.
İçini tanımlayamadığı bir duygu kaplar, yüreği sıkışır gibi olur, midesine kramplar girer, yemeden içmeden kesilir.
- Zaman insan için geçmişini bilmediği, geleceği ise belli bir uzun yoldur, menzil menzil üzerinde yürünen.
- Zamanın ne işe yaradığını insan zamanında düşünüp bulamamış ya da araştırıp öğrenememişse, zamanı kalmadığında ve zamanı geldiğinde bunu çok iyi anlar.
- İnsanın yapabileceği en büyük ve en değerli tasarruf zamandan yapacağı tasarruftur. Zamanı bir sermaye olarak görmek mümkünse eğer bu sermaye gerektiği gibi kullanıldığında kişiye sağlayacağı getirinin büyüklüğü hiçbir maddi değerle ölçülemez.
Hayat inişli çıkışlı bir yol gibidir. Bu yolda giderken pek çok sorunla karşı karşıya geliriz. Bunlar kimi zaman kendimizle ilgilidir, kimi zaman da başkalarıyla.
Kendimizle ilgili olanları istersek yardım alarak halledebilir ya da kendi başımıza çözmek için bir takım yollara başvurabiliriz ama kendi dışımızdaki sorunlar içinse yapabileceğimiz çok da fazla bir şey yoktur.
Eğer insan ortada bir sorun olduğuna inanıyorsa ve bu ona ya da çevresine zarar erecekse ne olursa olsun en yakınlarını bile kıracağını bilse elinden geldiği ölçüde çözüm için gereken adımları atmak zorunda olduğunun bilinci ile hareket etmelidir.
141 - Bu dünyaya niçin geldiğini bilmeyen bir insan kaybolmuş demektir. O halde hiç zaman yitirmeden kendisini aramaya başlamalıdır.
142 - Cenabı Hakk'ın kendisine bağışladığı sonsuz nimetlerin şükrünü gerektiği gibi yerine getirmesi, insanoğlunun Rabbiyle arasında kurmuş olduğu en önemli köprüdür.
143 - Akıl her şeyi olduğu gibi ve yüzeysel görür. Bir şey derinlemesine ve etraflıca öğrenilip anlaşılmak isteniyorsa mantık ve muhakeme yeteneği de harekete geçirilmelidir. Aksi takdirde zaten ortada olandan fazlası görülüp kavranamaz. Bu durum ise varılacak yargıda isabetli olma oranını azaltır.
201 – İnsanın, insan olma vasfına layık olabilmesi için bilgelik, adalet, iyilik, sabır, şükür vb. bazı erdemlerin ne ifade ettiğinin idraki içinde olması ve dolayısıyla bu erdemleri hayatına raptetmesi elzemdir.
202 - Ölümün bizi nerede beklediği hiç belli değil. Mademki bu böyledir, öyleyse önce davranıp her an ve her yerde biz onu bekleyelim. Evet, her an ölümü bekliyor olmak yorucu bir iştir ama hiç değilse insanı gaflete düşmekten koruyup hazır tutar.
203 - İyi bir başlangıç başarının yarısıdır. Diğer yarısı ise iyi bir planlamadan sonra sabırla ve yılmadan çalışmaktan geçer.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!