Kubbeyi çınlatan, yeri sarsanlar,
Düşünmez dünyanın ötesi vardır.
Kur’an çağrısını duymaz insanlar,
Düşünmez dünyanın ötesi vardır.
Kimseye bırakmaz dayı, amcalar,
Vicdan af çıkarmaz gönül yakana,
Duvardaki resmi sökmekle bitmez.
Geçmişin yapışır bir gün yakana,
Duygular üstüne çökmekle bitmez.
Yaşanmış ne varsa çizgi çekerek,
Aynı duvarın,
Bir yanında
Alabildiğince keder,
Diğer yanında
Sabah, akşam, gecedir,
Duygularımın rengi.
Dize, sözcük, hecedir,
Duygularımın rengi.
Ne adaba uyar, ne yasak dinler,
Utanmayı bilmez edep kaçkını.
Can, mal, makam için ney gibi inler,
Utanmayı bilmez edep kaçkını...
Mor bulutlu Sivri’nin eteğinde kurulmuş,
Yedi renkli, engin göl önünde serilmiştir,
Eğirdir’in Türk Mührü Selçukluyla vurulmuş,
Tabiat harikası, kudretten derilmiştir.
Ellerinde fenerler, yollara düşse körler,
Şavkından faydalanır, gözleri tam görenler.
Körler, ışıklarından istifade edemez,
Bilim adamlarının çoğu buna benzerler.
“Hayat süren leşlere” dönüştüğümüz anlar,
Doksan yıl, haraç mezat tasfiye oldu canlar!
Vicdanlara, tercüman olmuyor heyecanlar,
Ölümsüz gerçeklere kahraman arar zaman;
Meydanları doldurdu erdemsizlik el aman!
İnsan kılığına girmiş kasaplar,
Talih zulmünüzden yorulur elbet!
Biriktikçe büyür, küçük hesaplar,
Gün gelir, topluca görülür elbet!
Dünyada zalimler verse el ele,
Bize miskinlik bulaştı,
Bak eller aya ulaştı,
Küçükler devleri aştı,
El ele ver Türk Milleti.
Merhaba Özcan abi. :) kaleminize hayran kaldığımı belirtmek isterim. Kendinizi tanıttığınız bölümdeki yazıyı da ayrıca çok beğendim.