Namütenahi bir sevgiydi sana beslediğim,
Hep sen... sen... sen dediğim,
Bir tek şeydi senden istediğim,
Benim eşim olman.
Yatmak ve kalkmak senin hayalinle,
Körsem, sağırsam ve sana noksansam,
Bir tufan kopar yüreğimde ağlarsam,
Uzun bir siren sesi duyarsan eğer,
Bir daha arama olur mu? Unut beni!
Çünkü yalnızlığa giden,
içimdeki bu son gece treni...
Karalanmış sayfalar gibiyim,
Gündüz yollarda, gece karanlıklarda.
Korkunç düşlerimin katiliyim,
Yetmişinci günündeyim ayrılığın!
Bastırılmaktayım ve de kuşatılmakta,
Bir füze göklere havalanan,
Takılmış kanatları uzaya,
Sevgi başlığı ucuna takılan,
Yıldızlarla yalvaran Ay’a!
Gece yaklaştıkça yavaştan,
Yağmurlu bir akşamdı,
Bir istasyonun bankında,
Uyuyakalmıştım, ıslanmıştım, üşüyordum.
Sabaha karşıydı,
Bir trenin, ıslak ray gıcırtısıyla,
Hafif bir ürpertiyle,
Bir çocukluk şarkısı,
Bir dünkü masal.
Gün geçtikçe solan,
Minikçe bir, hayal eskisi gibi.
Bir gülünç hikaye,
Seni özleyeceğim...
Hazirandı!
Bu akşam güzelim yıldızlar bile,
Sanki günahkardı.
Utanmayıp ağlasam biraz,
Göz yaşlarımı kim tutardı.
Anlatamadım kurşun yarasını,
Penceremi açıp,
Güneşi bile seyredemedim.
Gecenin karanlığında örtüp üstümü,
Sarılmak istedim yorgana,
Bitsin diye artık,
Bazı şiirler sadece ve ancak,
Yazıldıkları güne haset, beklerler sunulmayı.
Bilemezler kime ne zaman yazılıp,
Kimde neler bıraktığını,
Ve neleri götürüp neler kazandırdığını.
Çünkü şiir denen o masum dizeler,
Kapısı üzerimden kilitli, penceresiz bir evdeyim,
Belki de buz gibi bir betonun üstünde yerdeyim,
Kim bilir belki de, karanlığın gölgesi bir perdeyim,
Kendi kendime soruyorum da bazen; ben nerdeyim?
Bazen şuursuz sandığım, ama dengeli bir bedendeyim,
Bak gidiyorum bağırsan da
Ben de seni terk ediyorum sevsen de
Hep yanında kalırım mı sandın
Hep seni severim mi sandın
Bir de bir de ben vuracağım felek gibi
Arayacaksın arayacaksın o günleri, ben gibi
Yalvaracaksın Allah’a canımı al diye
Ben de sana haykıracağım ...