Artık beni bulamazsın kökümü kazıdı mezarcılar upuzun
Yağan her yağmur damlası bir iz bırakmadı ki senden
Kuru kaldı damarım soldu her yanım yüreğim yanarken
Yoksa ayak izlerine birikmiş suyu içecektim kana kana
Adım başı ölmeyecektim senden bir iz bulsaydım eğer
Gün biter, akşamüstleri serpilir yollarıma
Ellerimi çeksem dünyadan varsam yanına
Ardından kapı misali açsan kollarını bana
Dinlensem avuçlarında parmak uçlarında
Akşam siyahlar gece karalar giyinir bana
Takılıp kaldım yapraktaki çiy tanesine. Yağmuları sevmek varken, ben birazla yetindim. Biraz sıcaklık yetti bana karlı havalarda. Birazcık sevgi istedim yürekten konuşanlardan. Biraz ışık yeter dedim, zindandan hayatımda. Azıcık mutlu olmak istedim. Bu dünyada çoktan vazgeçtim; ama azı da bulamadım. Biraz şeker istedim, sevgilinin tatlı dilinden. Dilinden ya biber aktı ya da tuz. Ben böyle bir sevgi istemedim ki. Nereden çıktı hacmi büyük içi boş sevgiler. Koca tencerelerin içinde taşları kaynattım da azıcık tadı olsun istedim hayatımın. Kocaman elbiseler içinde küçük sevgililer çıktı karşıma. Elbiselerinin içine dünyayı sığdırdı da beni sığdıramadı. Bir ben oldum elbisesinde unutulan iğne. Bir ben çok geldim azlığına. Koskocaman ayakkabılar içinde küçücük ayaklar gördüm. Bu yüzden bana gelmeye çalışanların ayaklarına taş battı. Bir bana gelmek isteyenlerin ayakları küçük kaldı. Uzun ince parmaklara yüzük taktım da, o parmaklardan bir ben düştüm. Bir türlü bir sevgiliyle el ele tutuşamadım. Şöyle beni iyice kucaklayacak bir sevgili bulamadım. Bütün kollar bana kısa geldi. Bu yüzden tüm sevgilerim kısa zamanda bitti. Tanrı büyük dağların yanında ya uçsuz bucaksız ova yarattı ya da sıradağlar... Gelgör ki benim yanımda tüm yürekler dağ gibi kabardı da bana o yüreklerden kirli kanlar aktı. Bana hep çamurlu şelaleler altında yıkanmak kaldı. Dünyada belki büyük ağaçların yaprakları küçük olur; beni de mi Tanrı o ağaçlara benzetti. Göğü gördüm belki; ama tohumlarımı yere düşürdüm. Hiç mi bereketli ve cömert toprakta kök salmadım. Neden kendime ayar ve benzer kimseyi bulamadım. Hep bedene ve güzelliğe tutuldum; ama hiçbirinde bir ruh göremedim. Bu nedenle pencerelerime kısa geldi perdeler. Neden boyuma kadar uzanmadı boyuna postuna güvenenler? Neden ağlamadı arkamdan bir çift göz. Belki o zaman bastığım yerlerde bir umut yeşerirdi. Belki coğrafyamda bana benzer bir ağaç biterdi. Bir orman olmanın coşkunu taşımazsa ağaç, kendi gölgesini dost edinirdi. Neden sırtımdan inmedi gölgem? Hep karanlıkta kaldı bir yanım. Tam ışığı yakalayamadım. Tam mutlu olamadım. Hep azıcık sevgi ve mutluluk istedim bu yüzden. Bir çiy tanesine takıldım. O da düştü benimle. Birazcık olsa da yüreğime su serpemedim. Bir ağaç oldum belki, meyvelerim ateştendi, yapraklarım közden. Bu yüzden yanıma kimse yaklaşmadı. Sevgili dediklerim ya ağaçtan ürktü ya da ateşten korktu. Oysa yanan bendim. Birazcık beni sevselerdi, onlara yaprağımın her birinden güneşler indirecektim oysa.
Oldum olası ya cahillikten ya da gafletten olsa gerek değerlere karşı bir yıpratma kampanyası yürütülüyor. Bu kampanyanın asıl amacı milletin üzerinde bir kalkan gibi duran devlet inancını yine milletin başına yıkmak. Milli unsurları değersizleştirmek ve sonra yok etmek. Önce milleti yanlış kararlarla sonra yanılgılarla orduya karşı, devlete karşı sonra kurum ve kuruluşlara karşı bir ters duruşa soktular. Türk insanı düştüğü bu çukurdan her çıkmak istediğinde ya bir devlet adamının yanlış adımlarıyla o karanlığa tekrar itildi, ya da bir üst düzey yetkilisinin hezeyanlı açıklamalarıyla nefrete sürüklendi. Devletini ve milletini sevmek isteyen insanlar ya öldü ya öldürüldü ya da duyarsızlaştırıldı. Bayrağını sevmek isteyenler kendini bilmez insanların taciz, tahrik ve aşağılamaları sonucu zayıf düşürüldü ya da kendini bilmez bu insanlar bizzat devlet ve asker ağızıyla konuşarak ülkesini çok seven insanları düşman ilan etti ve onlara savaş açtı. Temiz vatandaşlar kendi bayrağının yine kendi gözlerine batırıldığını gördü. Bir millet cumhurbaşkanını sevmeli, başbakanını sevmeli ve askerini sevmeli. En önemlisi bu makamları işgal eden insanları sevmese de devletini sevmeli ve ona güvenmeli. Son zamanlarda millet gaflet ve dalalet içinde bulunan bazı kişiler tarafından devletine karşı düşmanlığa itiliyor. Bir milleti ulus yapan değerler değersizleştiriliyor. Değer yargıları alabildiğine yerle bir ediliyor. Türk insanının onuru ayaklar altına alınmak isteniyor. Son sözüm Türkiye kötü bir noktada. Işıkları kapatıp bir bakın belki görürsünüz. Gökyüzünde ne yıldız var ne ay. Çok aydınlık körlük yapar. Lambaları kapatın bir. Ayağanızın altından kırmızı halılar çekilmeden. İlerlemek güzeldir ama ayağın yere basacak olursa. Oysa Türk milletinin ayağı yerden kesilmek isteniyor. Pahalı ayakkabılar güzeldir ama ayakların satın alınmış olmasa.
Gelgelelim Türkiye'deki Müslümanların değer yargılarına. Evet Türkiye'de bir Müslümanlık var ama herkes kendine Müslüman.Örneğin çok susadığınızı düşünün ve o an yanı başınızda duran caminin şadırvanına gitmeye karar verin. Orada susuzluktan ölseniz dahi kimse size buyur su iç demeyecektir. Çünkü abdest alıyorlardır; ya da abdest sularını duruluyorlardır. Zaten oracıkta ölseniz musalla taşı da hazırdır. Allah rahmet eylesin iyi bir çocuktu vesselam...Ölen aslında değer yargılarımızdır.
Aydınlar kitaplardan, din adamları rahlelerden, askerler mevzilerden, siyasetçiler makamlarından başlarını kaldırsınlar.Şüphesiz ki akıl değerli değildir, değerli olan aklı kullanmaktır. Aklımızı başımıza alalım ve kafamızın dışını süslediğimiz gibi içini de süsleyelim. Bilelim ki insana ne devrim ne de ideoloji kimlik kazandırır. Aldığı eğitim, hayat yolundaki başarılı duruşu ona kimlik kazandırır ve asıl değeri verir.
'Dünyada bir milyar 200 milyon insan aşağılanıyor'.Çok şey anlatan bir rakam, o rakama dayalı gözlem. Kimlik. Çağımızın en temel duygusu.'İnsanlar terörist olarak doğmuyor. Bir yanda açlık ve sefalet var. Ama, sadece açlık insanları terörist yapmıyor. Asıl aşağılama, insanları teröre iten asıl yanlış tavır bu, insanların aşağılanması'.
Son sözüm ise lütfen kimliklere saygı duyalım.İnsanların değer yargılarıyla alay etmeyelim.Bencil davranıp sadece kendi değerlerimizi ve doğrularımızı insanlara dikta etmeyelim. Herkesi kimlikleriyle ve insani değerleriyle birlikte kabul edelim.
Kaç kelimelik adamsın sen.Aklında fikrinde birkaç kelime.Ayşe isen Ahmet diye diye tutturursun.Mahkum edersin kendini o isme.Ahmet isen ağlarsın her gece Ayşe Ayşe diye.Aşkı yaşarsın sığ düşüncelerinle.İki kelimelik bir aşktır seninki.Seni seviyorum dersin ötesine geçemezsin.Takılıp kalırsın öylesine.
Bir balığa benzersin aslında.Hayatında bir su vardır bir de fanus.İki kelimelik bir hayat yaşarsın böylece.Gidemezsin başka yere.Başka dünyalar senin için bir ölümdür. Başkalarının elinden yem yemek büyük bir ödüldür.
Ruhun ve aklın teneffüs etmez.Sonsuzluğu ve özgürlüğü yaşayamadan çalışırsın habire. Etiketlerden etkilenirsin.Böylece komutlara alışırsın hece hece.Marka giyersin ama gömleği yanlış iliklersin.Seni uyardıklarında kendine anca gelirsin.Mütemadiyen kendini kontrol edemezsin.Kendini tek boyutlu ve iki üç kelimelik bir dünyaya hapsedersin.
İçine düştüğün bu sığ hayattan derin ve masmavi düşünceler üretemezsin.Şiir yazsan da, roman yazsan da asla iki kelimeden öteye gidemezsin.Bir çukurun içinde ya da fanusun derinliğinde yaşayıp gidersin.Üçüncü kelimenin varlığını bilmezsin.Kendini tekrar edersin.Suyu ve fanusu ezberleyip gidersin.Sonra yaşadım dersin.
Tat vermez sana erik.Yüzünü ekşitip durursun.Çünkü hayattan tat almasını bilmezsin.Haz alamazsın bir marketten.Ne yapsın sana erik.Tek hecelik hazlar bilirsin ve ezberlersin.İki hecelik erik sana zor gelir.Dilini burkar sana eziyet verir.
Eline kılıç alsan ben kandan korkarım dersin.Gidersin kan kırmızı gülleri en ince yerinden kesersin.Sonra kan çanağına dönmüş o gözlerinle onları izlersin.Buna şiirsel bir kılıf bulursun.Sanatı ve güzelliği kendine uydurursun.
Acı bileğime kelepçe gibi takılmış. Nereye el atsam kollarım acıyor.Yaşamak bir özgür türkü gibi bırakmaz dudaklarımı. Her ne zaman mutluluk dolu bir türkü söylemeye çalışsam, bileğim kanar. Hayat şah damarımdan incitir beni.
Neden geber der bana her martı, denize gözlerim takılsa ansızın. Bu kadar mı acıyla yoğrulmuşum. Ben acının ellerinde hamur olmuşum. Acı bileğime bir kelepçe gibi takılmış. Hiçbir el iyileştiremez beni. Hiçbir yüz ayı ve güneşi hatırlatmaz bana. Bir gülüş görsem ansızın bileklerim kanar. Kimse güler yüze, tatlı dile mahkum etmesin beni. Hiçbir söz avutamaz beni. Kelimeler şiir kaçkını olsa da, cümleler kan sıçramış beyinlerden romanlara konu olsa da, artık kimse susturamaz beni. Lütfen rahat bırakın beni. Çünkü amacınız incitmek beni. Her süslü ifadenizin altında hayatımı zehre dönüştürmeye çalışan bir yılan var. Lütfen sözlerinizle zehirlemeyin beni. Lütfen etkilemeye çalışmayın beni. Bilirim elimi versem bileklerim kanayacak. Bilirim her sözünün mecaz anlamında geber olacak. Nasıl inanırım ben size. Nasıl kanarım coşku ve heyecan bildiren şiirlerinize. Bir ağız ki bir kara delik gibi açılır. Yutar bütün dünyayı ve bundan tat alır. Yedirmem kimseye kendimi. Dişlerinizin arasında yemek atığı olamam. Ben kimseye kızarmış kuzu olamam. Acı bileğime kelepçe gibi takılmış. Kimse kollarını açarak gelmesin bana. Kimse güvenmesin güzelliğine. Yenilmem bir başkasının yeteneğine. Nereye kaçsam gecem oluyorsun. Bir güneş bırakmıyorsun bana. Bu ne ceza Allah'ım beni öldürmüyorsun. Yaşamak ise bir kelepçeden farksız. Ne zaman hayata tutunmaya çalışsam bileklerim kanıyor. Ne zaman bir söz duysam ağzından cinler bana gülümsüyor ve ben artık bu deli saçmalıklarını duymak istemiyorum. Bu sözler sana ey sevgili. Ya ateş dolu hoş çakal de bana ya da merhaba de yüreğime su serp. Ama sen iki gözünü bana doğrultup dilini çıkarıyorsun ve göz kırpıyorsun. Sonra ben yoldan çıkmış bir serseri miyim ki beni böyle taciz ediyorsun. Niçin bana tecavüz edip sonra başıma bir kurşun sıkıyorsun? Evet o güzel ellerinden sadece bu mu geliyor? Hayat standart olarak beni mutlu edemez biliyorsun. Bir insanın bir insanı dövmesi ya da öldürmesi, bir kadının kendi çocuğu için bir başkasının çocuğunu hırpalaması hayatın rutin işlerindendir. Bir insanın bir insana gülmesi ve onun gönlünü almaya çalışması ekstra durumlardır. Senden ekstra ne gördüm söyler misin? Şimdi bana bak ve artık külün yanmaktan korkmayacağını anla. Ve beni ateşlere atmaktan artık vazgeç.
Yaralarımı bırak kanasın. Çünkü gözlerimde kanlı yaşlar varken istemem hiçbir yaramın kabuk bağlamasını. Bu yüzden anla sevgili bu kadar kan dolu bu beden sana haram. Bana tecavüzden vazgeç. Çünkü senin dilini çıkarıp bana göz kırpman senin ruhunu yaralar. Çünkü ben ruhumun coşkun sularında tertemiz duygularımı yıkarken artık kalbimde sana yer bırakmayacağım.
hiçbir keman çalamaz seni ya kırılır ya parçalanır.
ey sevgilim bir de sana olan duygularımı bir bilsen
tüm bunları ne kırılmak ne de parçalanmak anlatır
sanki o gözlerin kırk yaşından sonra binilen bisiklet
ne zaman seninle göz göze gelsem, ayıplarlar beni.
Titrek ellerim keser parmak uçlarımı
Yüreğimi senle doyurma adına sevgili
Duygusun acı düşüncesin peşimdesin
Önceliğimsin bir oruçlu için dua misali
Titrek kar taneleri gelir üstüme üstüme
ABD soykırım dedi. Atalarımı Ermenileri katletmekle suçladı. Ah adalet güçlünün elinde bir sopa mısın? Yalın ayak yürürken Türkiye ileri daha ileri gitmek için çabalarken tabanlarına indirilen değnekler reva mıdır? Türkiye'm memleketim... Kimler seni bu hale getirdi? Kimler seni falakaya çektirdi? Dünyadaki hakim güçler fakir ve zayıf ülkeleri hizaya getirmek için bazen asker tıraşı yaparken bazen de kafa derilerini yüzmektedir. Geri kalmış ülkelerin yöneticileri ise saçlarını rüzgara salıvererek halkının önünde pozlar vermeye devam ederken halkın alnından kanlar akmaktadır. Ah Türkiye'm senin için kararlar alanlar var. Türk halkını kendileri gibi düşünmediği için aptal sayanlar şimdi de katliamcı saymaktadır. Niçin mi böyle? Hiç kuşkusuz kendini yönetemeyenleri başkaları yönetir. Türkiye kendini yönetemedi; sürekli borçlandırılıp tüketildi. Ayakları üzerinde durmasına izin verilmedi. Sürekli falakaya çektirildi. Üretmesine ve emek ülkesi olmasına izin verilmedi. Ne kendi fikrini ortaya koyabildi- illa batılı gibi düşündürüldü- ne de kendi silahını üretibildi. Başkasının ellerine kendi istikbalini yerleştirdi. ABD de eline geçen bu kozla kirli parmağını Türkiye'nin en mahrem yerine sokabildi. Türkiye'yi parmağıyla oynatıverdi. Üzülmek kar etmez..Ağlamak yüzdeki utanç kırmızısını silip atabilir mi? Türkiye'nin bölünmesine mani olabilir mi? Atatürk'ün cumhuriyeti teslim ettiği gençlik duyarsızlaştırıldı. Uyuşturucu, fuhuş, alkol ve zamparalık batağına çekildi. Şimdi kime güveneyim? Kim kurtaracak Türkiye'yi? Hangi akıl ve irade güçlü ve payıdar kılacak ülkemin istikbalini? Bütün akıllar kurşun gibi eritilirken gerek kalmadı kafalara silah sıkmaya. Türk insanı yarı ölü yarı baygın bir halde yaşatılmaya çalışılırken saçlarını ABD'ye okşatanlar en akıl almaz oyunlarını Türkiye'de oynadılar. Evet bunlar Deccal'dı. Halka ateşi su olarak gösterdiler ve sonra ülkeyi cehenneme çevirdiler. Hangi ülke 24 yıl teröre dayanabilir ve bu kadar özverili olabilir. Hangi ülke yıllarca terörle yaşayabilir. Tabi ki Türkiye...Bin bir zahmetle yetiştirdiği evladını vatanına kim verebilir. Her şeyi sineye çeken halkıma kim bu kadar zulmedebilir. Tabi ki Deccaller...Halkının acısını görmeyen ruhu kör vicdanı kör gözü kör şeytanlar zulmedebilir. Artık elimize sapanları almanın zamanıdır. Kör vicdanlara taş atmanın zamanıdır. Türkiye'yedeki melek suretlileri göğe yükseltmenin zamanıdır. Atatürk'ün gök mavisi gözlerinde Türk bayrağını dalgalandırmanın onu gözlerinden öpmenin tam anıdır.
Saçlarını uçurumlar tarar kimseler sevemez seni
Okşayamaz lülerini uçurum çiçeklerini zülüflerini
Savrulur dudağından bayraklar özgür öpüşlerinle
Sevdan ırmak olur yayılır bütün yanan yüreklerde
Sen varsan gülersen kelebekler konar çiçeklere




-
Adem Korkmaz
Tüm YorumlarOsman DEMİRCAN Henüz tanışalı iki ay oluyor.Son derece mütevazi,alçak gönüllü,yüreğinizi onun ellerine emanet edebilirsiniz.Sizi üzmeyecektir emin olun....