Gece karası gözlerin yıldız yıldız parlıyordu
Bana bakıyordun kainat gibi sonsuzluk gibi
Aynı duyguları taşıyordum mehtapla ayla
Hayallerimde hilal kaşlarının güzelliği vardı
Mayın tarlasında açan kan kırmızı güller gibi
Gün biter, akşamüstleri serpilir yollarıma
Ellerimi çeksem dünyadan varsam yanına
Ardından kapı misali açsan kollarını bana
Dinlensem avuçlarında parmak uçlarında
Akşam siyahlar gece karalar giyinir bana
Beni dostluksuzlukla korkutmayın. Bütün dostluklarım bıçaklar gibi elimi kesmiştir. Kimse de yarama merhem olmamıştır. Şimdi ben nasıl sevgi adına, dostluklar adına insanlara el uzatayım. Bırak karanlık sokaklara gireyim. Gölgem bile vurmasın duvarlara. Tüm duvarlar bile yalpaladığın ve ellerimle onlara yaslandığım saatlerde beni yok saysın. En büyük dostum sigara iken bile her gün canımı yakar. Simsiyah bir bulut olarak dudaklarımdan çıkar. Pencerelerde eski bir perdeyim ve pencerelerin kenarına çekilmişim. Kim beni tekrar yıkayıp da pencerelerine koyar. Dünya manzarasında kenara çekilmişim. Ben yıllardır beyazlığımın içinde kirler biriktirmişim. Aylarca, senelerce çöplerde yatmışım. Kim bu çöpteki insan ve kimler bu çöpleri buraya atmıştır dememiştir. Her gelen yanımdan türküler söyleyip geçmiştir. Kimseye gidemeşimdir. Tüm yollardan yürek mazgallarıma sokak suları akmıştır. Yüreğim ayak izleriyle dolmuştur. İçimde biriktirdiğim tüm suları ellerimle tutarım bu yüzden. Eğer ellerimi uzatırsam sizlere tüm sular, setlerimi aşar. Taşkınlık bana yakışmaz. Bırakın içimde kalsın tüm gözyaşlarım. Bana ağla demeyin. Göz kapaklarımın içinde bana şiir yazdırmayın. Her göz kapayışımda rüyalarım mısra yalnızlığına dönüşmesin. Bırakın cesedim gül dalı gibi toprağa düşsün. Kırmızı güllerim cehennemim, dikenlerim günahım olsun. Ateşten güllerim gözyaşlarımı kurutsun. Acılarım köpek havlaması gibi kulaklarımı tırmalasın. Yalnızlığım kuyruğu kıstırılmış bir köpek gibi olsun ya da yanlışların kapısını zorladığı bir odada anne diyerek ağlayan bir çocuğun feryadı olsun. Bırakın ben hala çocuk kalayım. Sizler büyüyün çınarlar gibi. Hem gökteki yağmurlar hem de yeraltı suları sizlerin olsun. Bana da bunca büyüklüklerinize rağmen bir salıncak kurmayın. Beni gölgelerinizle serinleterek avutmayın. Bir çocuk edasıyla da olsa ya emekleyerek ya da tıpış tıpış yanınızdan uzaklaşırım. Beni büyüklüklüğünüzle korkutmayın. Beni yalnızlıkla korkutmayın. Elbette ben kendime yeterim. Yeter ki bugüne kadar saçlarımı hiç okşamadığınız halde, bana altından tarak armağan etmeyin. Saçlarımın en kirli olduğu vakitlerde, bir yağmur gibi saçlarımdan akmayın. Akşamın en serin vaktinde, gün boyu yalnızlık çektikten sonra sımsıcak gülüşlerinizle bana bulaşmayın. Bari yalnızlığıma saygı duyun.
Seninle göz göze olmak derine dalmaktır
Seni sevmek dünya sığlığından kurtulmaktır
Dalga dalga önüme serilen bir okyanussun
Derin bakışlarınla yüreğime su serpensin
Genzimi doldururken derin suların tatları
Titrek ellerim keser parmak uçlarımı
Yüreğimi senle doyurma adına sevgili
Duygusun acı düşüncesin peşimdesin
Önceliğimsin bir oruçlu için dua misali
Titrek kar taneleri gelir üstüme üstüme
ABD soykırım dedi. Atalarımı Ermenileri katletmekle suçladı. Ah adalet güçlünün elinde bir sopa mısın? Yalın ayak yürürken Türkiye ileri daha ileri gitmek için çabalarken tabanlarına indirilen değnekler reva mıdır? Türkiye'm memleketim... Kimler seni bu hale getirdi? Kimler seni falakaya çektirdi? Dünyadaki hakim güçler fakir ve zayıf ülkeleri hizaya getirmek için bazen asker tıraşı yaparken bazen de kafa derilerini yüzmektedir. Geri kalmış ülkelerin yöneticileri ise saçlarını rüzgara salıvererek halkının önünde pozlar vermeye devam ederken halkın alnından kanlar akmaktadır. Ah Türkiye'm senin için kararlar alanlar var. Türk halkını kendileri gibi düşünmediği için aptal sayanlar şimdi de katliamcı saymaktadır. Niçin mi böyle? Hiç kuşkusuz kendini yönetemeyenleri başkaları yönetir. Türkiye kendini yönetemedi; sürekli borçlandırılıp tüketildi. Ayakları üzerinde durmasına izin verilmedi. Sürekli falakaya çektirildi. Üretmesine ve emek ülkesi olmasına izin verilmedi. Ne kendi fikrini ortaya koyabildi- illa batılı gibi düşündürüldü- ne de kendi silahını üretibildi. Başkasının ellerine kendi istikbalini yerleştirdi. ABD de eline geçen bu kozla kirli parmağını Türkiye'nin en mahrem yerine sokabildi. Türkiye'yi parmağıyla oynatıverdi. Üzülmek kar etmez..Ağlamak yüzdeki utanç kırmızısını silip atabilir mi? Türkiye'nin bölünmesine mani olabilir mi? Atatürk'ün cumhuriyeti teslim ettiği gençlik duyarsızlaştırıldı. Uyuşturucu, fuhuş, alkol ve zamparalık batağına çekildi. Şimdi kime güveneyim? Kim kurtaracak Türkiye'yi? Hangi akıl ve irade güçlü ve payıdar kılacak ülkemin istikbalini? Bütün akıllar kurşun gibi eritilirken gerek kalmadı kafalara silah sıkmaya. Türk insanı yarı ölü yarı baygın bir halde yaşatılmaya çalışılırken saçlarını ABD'ye okşatanlar en akıl almaz oyunlarını Türkiye'de oynadılar. Evet bunlar Deccal'dı. Halka ateşi su olarak gösterdiler ve sonra ülkeyi cehenneme çevirdiler. Hangi ülke 24 yıl teröre dayanabilir ve bu kadar özverili olabilir. Hangi ülke yıllarca terörle yaşayabilir. Tabi ki Türkiye...Bin bir zahmetle yetiştirdiği evladını vatanına kim verebilir. Her şeyi sineye çeken halkıma kim bu kadar zulmedebilir. Tabi ki Deccaller...Halkının acısını görmeyen ruhu kör vicdanı kör gözü kör şeytanlar zulmedebilir. Artık elimize sapanları almanın zamanıdır. Kör vicdanlara taş atmanın zamanıdır. Türkiye'yedeki melek suretlileri göğe yükseltmenin zamanıdır. Atatürk'ün gök mavisi gözlerinde Türk bayrağını dalgalandırmanın onu gözlerinden öpmenin tam anıdır.
Acı bileğime kelepçe gibi takılmış. Nereye el atsam kollarım acıyor.Yaşamak bir özgür türkü gibi bırakmaz dudaklarımı. Her ne zaman mutluluk dolu bir türkü söylemeye çalışsam, bileğim kanar. Hayat şah damarımdan incitir beni.
Neden geber der bana her martı, denize gözlerim takılsa ansızın. Bu kadar mı acıyla yoğrulmuşum. Ben acının ellerinde hamur olmuşum. Acı bileğime bir kelepçe gibi takılmış. Hiçbir el iyileştiremez beni. Hiçbir yüz ayı ve güneşi hatırlatmaz bana. Bir gülüş görsem ansızın bileklerim kanar. Kimse güler yüze, tatlı dile mahkum etmesin beni. Hiçbir söz avutamaz beni. Kelimeler şiir kaçkını olsa da, cümleler kan sıçramış beyinlerden romanlara konu olsa da, artık kimse susturamaz beni. Lütfen rahat bırakın beni. Çünkü amacınız incitmek beni. Her süslü ifadenizin altında hayatımı zehre dönüştürmeye çalışan bir yılan var. Lütfen sözlerinizle zehirlemeyin beni. Lütfen etkilemeye çalışmayın beni. Bilirim elimi versem bileklerim kanayacak. Bilirim her sözünün mecaz anlamında geber olacak. Nasıl inanırım ben size. Nasıl kanarım coşku ve heyecan bildiren şiirlerinize. Bir ağız ki bir kara delik gibi açılır. Yutar bütün dünyayı ve bundan tat alır. Yedirmem kimseye kendimi. Dişlerinizin arasında yemek atığı olamam. Ben kimseye kızarmış kuzu olamam. Acı bileğime kelepçe gibi takılmış. Kimse kollarını açarak gelmesin bana. Kimse güvenmesin güzelliğine. Yenilmem bir başkasının yeteneğine. Nereye kaçsam gecem oluyorsun. Bir güneş bırakmıyorsun bana. Bu ne ceza Allah'ım beni öldürmüyorsun. Yaşamak ise bir kelepçeden farksız. Ne zaman hayata tutunmaya çalışsam bileklerim kanıyor. Ne zaman bir söz duysam ağzından cinler bana gülümsüyor ve ben artık bu deli saçmalıklarını duymak istemiyorum. Bu sözler sana ey sevgili. Ya ateş dolu hoş çakal de bana ya da merhaba de yüreğime su serp. Ama sen iki gözünü bana doğrultup dilini çıkarıyorsun ve göz kırpıyorsun. Sonra ben yoldan çıkmış bir serseri miyim ki beni böyle taciz ediyorsun. Niçin bana tecavüz edip sonra başıma bir kurşun sıkıyorsun? Evet o güzel ellerinden sadece bu mu geliyor? Hayat standart olarak beni mutlu edemez biliyorsun. Bir insanın bir insanı dövmesi ya da öldürmesi, bir kadının kendi çocuğu için bir başkasının çocuğunu hırpalaması hayatın rutin işlerindendir. Bir insanın bir insana gülmesi ve onun gönlünü almaya çalışması ekstra durumlardır. Senden ekstra ne gördüm söyler misin? Şimdi bana bak ve artık külün yanmaktan korkmayacağını anla. Ve beni ateşlere atmaktan artık vazgeç.
Yaralarımı bırak kanasın. Çünkü gözlerimde kanlı yaşlar varken istemem hiçbir yaramın kabuk bağlamasını. Bu yüzden anla sevgili bu kadar kan dolu bu beden sana haram. Bana tecavüzden vazgeç. Çünkü senin dilini çıkarıp bana göz kırpman senin ruhunu yaralar. Çünkü ben ruhumun coşkun sularında tertemiz duygularımı yıkarken artık kalbimde sana yer bırakmayacağım.
hiçbir keman çalamaz seni ya kırılır ya parçalanır.
ey sevgilim bir de sana olan duygularımı bir bilsen
tüm bunları ne kırılmak ne de parçalanmak anlatır
sanki o gözlerin kırk yaşından sonra binilen bisiklet
ne zaman seninle göz göze gelsem, ayıplarlar beni.
Kaç kelimelik adamsın sen.Aklında fikrinde birkaç kelime.Ayşe isen Ahmet diye diye tutturursun.Mahkum edersin kendini o isme.Ahmet isen ağlarsın her gece Ayşe Ayşe diye.Aşkı yaşarsın sığ düşüncelerinle.İki kelimelik bir aşktır seninki.Seni seviyorum dersin ötesine geçemezsin.Takılıp kalırsın öylesine.
Bir balığa benzersin aslında.Hayatında bir su vardır bir de fanus.İki kelimelik bir hayat yaşarsın böylece.Gidemezsin başka yere.Başka dünyalar senin için bir ölümdür. Başkalarının elinden yem yemek büyük bir ödüldür.
Ruhun ve aklın teneffüs etmez.Sonsuzluğu ve özgürlüğü yaşayamadan çalışırsın habire. Etiketlerden etkilenirsin.Böylece komutlara alışırsın hece hece.Marka giyersin ama gömleği yanlış iliklersin.Seni uyardıklarında kendine anca gelirsin.Mütemadiyen kendini kontrol edemezsin.Kendini tek boyutlu ve iki üç kelimelik bir dünyaya hapsedersin.
İçine düştüğün bu sığ hayattan derin ve masmavi düşünceler üretemezsin.Şiir yazsan da, roman yazsan da asla iki kelimeden öteye gidemezsin.Bir çukurun içinde ya da fanusun derinliğinde yaşayıp gidersin.Üçüncü kelimenin varlığını bilmezsin.Kendini tekrar edersin.Suyu ve fanusu ezberleyip gidersin.Sonra yaşadım dersin.
Tat vermez sana erik.Yüzünü ekşitip durursun.Çünkü hayattan tat almasını bilmezsin.Haz alamazsın bir marketten.Ne yapsın sana erik.Tek hecelik hazlar bilirsin ve ezberlersin.İki hecelik erik sana zor gelir.Dilini burkar sana eziyet verir.
Eline kılıç alsan ben kandan korkarım dersin.Gidersin kan kırmızı gülleri en ince yerinden kesersin.Sonra kan çanağına dönmüş o gözlerinle onları izlersin.Buna şiirsel bir kılıf bulursun.Sanatı ve güzelliği kendine uydurursun.
Ölümü kabul etmek istemeyen, doğanın yasalarını kabul etmek istemeyen insan isyan eder. Oysa gerçekleri gören, gerçekleri kabul eden insan isyan etmek yerine mücadele etmeyi tercih eder. Beğenmediği şeyleri değiştirmeye çalışır fakat verdiği mücadelenin sonucunda başarısız olabileceğini de düşünür.
İnsanlar bir çatışma yaşadıklarında isyan bayrağını çekip ayaklanırlarsa hiç de gerçekçi davranmamış olurlar. Çünkü isyan etmek demek mücadeleyi bırakmak demektir. Mücadele ederse insan isyanı geride bırakmış olur. Adım adım zafere ulaşır. Mağlup olsa dahi mücadeleyi elden bırakmadığı için, yenile yenile başarıya kavuşur.
Hayatı olduğu gibi kabul eden, eşyanın her haline alışık olan insan bıçağın keskinliğine, taşın sertliğine, suyun boğuculuğuna isyan etmez. Bilir ki bunları ne amaçla kullanırsa o amaca hizmet eder. Bu yüzden kalkar taşı heykele, suyu elektriğe, bıçağı kan kardeşliğinin bir sembolüne çevirir. Böylece hayal gücünü işleterek dünyaya şekil vermeye çalışır. Taş taş üzerine koyarak medeniyeti oluşturur.
Oysa isyan eden insan var olanla yetinmeyip onu yakar ve yıkar. Yeni bir eser de ortaya koymaz. Sadece eleştirir. Düzeni eleştirir, toplumu eleştirir ama eleştirdiği konularda hiçbir mücadele etmez. Yeni görüşler, yeni eserler, yeni projeler ortaya atmaz. İsyan bayrağını çektikten sonra gider yel değirmenlerinin olduğu yerde durur. Rüzgarı kötü amaçlar için kullanır. Elindeki simsiyah bayrağı dalgalandırır.
İnsanlar mücadele ettikleri sürece kölelikten kurtulur. İsyan ettikleri sürece köle olarak kalır. İnsanlar duygularının, arzularının kölesi olduklarında, bunlardan kurtulmak için mücadele etmediklerinde köle olmaya devam edeceklerdir.
İnsanlar kendilerini geliştirmeye çalıştıklarında, yaşadıkları sıkıntıları, zorlukları, çatışmaları bir eser ortaya koymak için kullandıklarında daha özgür olacaklardır. Kendilerini bir zincir gibi kuşatan olumsuz düşüncelerden kurtulup mutluluğa yelken açacaklardır. Kısaca insanlar mücadele ettikleri sürece daha onurlu bir hayat yaşayacaklardır.
Osman DEMİRCAN Henüz tanışalı iki ay oluyor.Son derece mütevazi,alçak gönüllü,yüreğinizi onun ellerine emanet edebilirsiniz.Sizi üzmeyecektir emin olun....