Tüm saatler bomba ve her dakikam savaş olsa da
Yollarıma mayın döşenip pusu kurulsa da her daim
Bütün bedenim ahşap bir ev gibi sallanıp dursa da
Hayattan alacağım var benim iki elim kırık kalsa da
Avuç dolusu şarkılar söyleyeceğim inadına inadına
Gözlerinde asılı duran tek damlayım bak!
Ha düştüm ha düşeceğim görmüyor musun?
Bu bana yapılabilecek en son şeydi ama
Gel gör ki aşkının mağduruyum ne fayda
Kötülük senin bakışında var ne söylesem
Yağmurların derelerle birlik olduğu zamanlarda, toprak yüreğinden kopan her parçasını sulara kaptırır. Toprak sele dayanamaz, çünkü su sinsice yüreğine işler. Bilmez ki, suyun kirlendiği vakitlerde, saflığını da yitirir. Eğer yitirilen saflıksa, berraklıksa su bulanır. Suyun bulandığı her yerde doğa doğallığından çok şey kaybeder. Saflığın ve berraklığın olmadığı insan ilişkilerinde, insanlık erozyana uğrar. Giden geriye bir daha geri gelmeyecek üzere yer değiştirir. Suyun yerini çamur, çamurun yerini taş, taşın yerini kütük alır. Bozulan düzen asla bir daha düzelmez. Düzeltme adına yapılan her şey yapay olur. Yapaylık çimenin üzerine kapatılan naylondur. İnsanlık naylonlaştıkça, hiçbir umut yeşermez. Kaskatı bir dünya insanın yaşam alanı olur. İnsanlar kazandıkları her haksız zaferin sonunda bronz bir heykele dönüşür. İnsan sıcaklığını yitirdikçe kalıplaşır. Bu yüzden hemen hemen tüm insanlar aynı kalıptan çıkmışçasına birbirine benzer. Buzdan beyinler, soğuk bakışlar insanları kutuplaştırır. Kimsenin kimseye sıcak bir gülümseme göstermediği yerde, insanların yüreklerinde kutup ayları dolaşır. Görünüşte bembeyaz görünse de insanlar aslında beyaz gül değildir. Her beyazlık aynı değildir. Bir beyaz gül açsa her yerde, hayat daha güzel kokacaktır. Oysa tüm kokular, beyaz kar rengiyle örtülmüştür. Soğukluk ceset kokularını sindirir. Bakın soğuk ortamlarda ayıya benzer insanların öldürdüklerinin kokusu çıkmaz. Bu yüzden kabalığın olduğu her yerde, kimse kimseye gülmez. Kimse cinayetlerin kokusunu duymak istemez. Beni de bugün buzların arasında saklamak istediler. Baktılar ki, bu ışık ve sıcaklık dolu, bunun üzerine beni karanlığa gömmek istediler. Bugün beni öldürmek istediler. Baktılar ki bu, kokacak ve nerede bit it varsa onu bulacak, beni o zaman kendi itlerine yedirmek istediler. Yaşamak bu kadar güzelken ve ben hayata onların katmadığı bir şeyi, güzelliği katmak istediğimden çirkinliklerini sevmedikleri için, beni köpeklerine parçalatıp çöplerine atmak istediler. Çünkü onların çöpleri insan artıklarıyla doludur.
Çırılçıplak bedeniyle şarap kırmızısı saçlarıyla
Babil'in asma bahçelerinde salkım dudaklı kız
Kafasını bir yere koymuş resmini çizdirmekte
Ressamın fırçası en ince yerlerine değmekte
Kızın kahkahası Mezopotomya'dan işitilmekte.
Gözlerinin karası gecelerime sinerken hiçbir ay ışığı vurmaz karanlık sularıma. Işıltın sızar gündüzlerime de bir gölge gibi düşerim kaldırımlara. Her geçen aksını ezerken, hiçbir yansıman düşmez gölgeme. Ah sevgili gözyaşlarım bakışlarımı bir küpü doldurdurur gibi doldururken, yokluğunun boşluğunu görürüm gözlerimde. Ah sevgili neden bana delilikten elbise dikersin. Oysa ben her gün yüreğime güzelliğini çizerim. Parmaklarım yanar, yüreğim yanar. Neden bana cehennemden ateşten güller toplatırsın? Ne zaman bir gülün dalına ellerime götürsem, parmaklarımdan sonbahar yaprakları dökülür. Kuru bir dal gibi olurum aşk bahçende. Hiç beni görmez misin? Ah sevgili yok sende başkalarının klasik halleri. Ne gülüşün ne de sevişin kimseye benzer. Sıcak renkli çiçeklerimin üzerine soğuk renklerini düşürürsün. Beni buz kristalleri gibi eritirsin. Bir dilenciyim yeryüzünde, ellerim, gözlerim, yüreğim seni diler. Ne olur yalvartma beni, dudaklarımı dilenci mendile çevirme. Ne olur az da olsa beni dinle. Yüreğim bir kırmızı güldür, yürek vazonu ister. Sen hep kırık halinle ayak diplerime düşersin. Sana kan kırmızı güllerle gelirim hep. Ne acılarıma inanırsın ne de mutluluğuma. Seni bırakıp gidemememde her iki hal de var anlamaz mısın? Ne zaman rüyalarıma girmeni istesem, taştan bir yastık olursun bana. Ne olur ağlatma beni bir daha. Sevmek acılardan bal çıkarmaktır. Yani sevmek aslında iğne ucu kadardır. Tatlı bir gülüşün uğruna tüm iğnelerin tenime batar. Ne olur beni bu acıdan kurtar. Gittiğim bahçelerde yaprak sensin, gül sensin. O bahçede ezelden ebede giden yol sensin. Ah sevgili yollarıma seril demem. Sana bir zarar gelsin istemem. Gel gör ki bu acılar yüreğimdeki bülbülleri küstürür. Seni görememek bütün kanatlarımı kırdırır. Şimdi söyle sevgili sana yalvaran gözlerimden neden bakışlarını çekersin. Ey sevgili seni göremezsem ölürüm bilmez misin? Hayatıma öyle girmişsin ki, ruhsun bedenimde. Eğer ölürsem iki canın hesabını nasıl verirsin. Bir can ki canına muhtaç, bir can ki sen olmazsan sürekli aç. Nedir bana çektirdiğin bunca acı. Ne olur ey sevgili bana acı.
Güller de ağlar tıpkı senin gibi. Sen de bir kelebeğin ardından gözyaşı dökersin. Onun için hayaller kurarak, beynine giden damarlarından arzularını yürütürsün. Kalbinin bir başka attığını düşünürsün. Daha bir güzelleşirsin. Bütün aşıkların betimlediği en güzel güle dönüşürsün. Oysa kanlı karanlık günler seni bekler. Tıpkı güller gibi olursun kelebek seni terk eder. Bir daha onu göremeyeceksin diye ağlarsın. Bakıp durursun siyah ufka gözleri nemli. Bahar günleri bitmek üzereyken senin için, sen de kelebeğin ardından yas tutarsın. Bir daha onu göremeyeceksin diye ağlarsın.
Güller de ağlar tıpkı senin gibi. Ve bahar bitmek üzereyken sen, günlük güneşlik günlerin yasını tutarsın. Tıpkı güller gibi ağlarsın. Ve özlemle yansan da cayır cayır bir damla su bulamazsın. Ve o kısacık ömründe bir aşk yaşayamazsın. Kurursun, kudurursun ve solarsın. Artık ölüm kapını tıklatırken onun ayak sesini beklersin. Ölüm gelir de o gelmez. Aşk kokan bir ölü olursun. Bir bunalımın sonucunda geceye dolanırsın. Karanlık ruhuna iyice dolduğunda içini boşaltacağın sevgiliye rastlayamazsın.Tıpkı güller gibi olursun kendi dikenleriyle yaşamak zorunda kalırsın. Yüreğini acıtır o dikenler. Bedeninden kan akarken o duygularına dokunmaz. Gonca günler gibi susarsın.Yapışır üzerine yalnızlık. Annesiz ve babasız çocuklar gibi tek oyuncağın yalnızlık olur. Tıpkı karanlıkta kalan güller bir ışık bulamazsın. Tek renkli bir dünyada yaşarsın.
Çiçeklerin kokulu dünyasında kelebekler masmavi gökyüzünde dolaşırken başın döner de sen kelebekle aşk yaşayamazsın. Çünkü sen ona muhtaçken o gider başka çiçekleri koklar. Sen yapayalnız kalırsın. Sana böcekler, arılar ve karıncalar düşer. O kelebek gelip de kanatlarıyla seni serinletmez. Kanlı karanlık bir gecede yalnız kalırsın. Onun hasretiyle yanıp tutuşsan da asla dudağına gelip su vermez. Sonra gelip senden aşk şarkıları bekler. Ona yüreğini açıp da derinliğinde yanıp kül olmuş hazan bahçelerini gösterdiğinde seni bırakır gider. Onun kanatları vardır çünkü. Uçup gider de başka çiçeklerin dudaklarına konar. Sen susarsın öylece. Sözcükler ağzında düğümlenir kalır böylece.
Güller de ağlar da tıpkı senin gibi. Gelip sana gülüm demez. Sen bakıp durursun siyah ufka. Ama onu göremezsin ve ağlarsın. Çünkü ağlamak gözlerinin kaderi olmuştur. Gözyaşlarını içine akıtırsın. Ve sonra başını yalnızlığa yaslarsın. Bir daha onu göremezsin. O ağlayamazsa da sen kelebek gözyaşları dökersin. Böylece kendini ona benzetirsin.
Zaten hayat güzel değildir. Güzel olan hayallerimizdir. Sen aşkı hayallerinde yaşatırsın. Yüreğin kanasa da sen yine de o yürekle sevmeye devam edersin.
Oldum olası ya cahillikten ya da gafletten olsa gerek değerlere karşı bir yıpratma kampanyası yürütülüyor. Bu kampanyanın asıl amacı milletin üzerinde bir kalkan gibi duran devlet inancını yine milletin başına yıkmak. Milli unsurları değersizleştirmek ve sonra yok etmek. Önce milleti yanlış kararlarla sonra yanılgılarla orduya karşı, devlete karşı sonra kurum ve kuruluşlara karşı bir ters duruşa soktular. Türk insanı düştüğü bu çukurdan her çıkmak istediğinde ya bir devlet adamının yanlış adımlarıyla o karanlığa tekrar itildi, ya da bir üst düzey yetkilisinin hezeyanlı açıklamalarıyla nefrete sürüklendi. Devletini ve milletini sevmek isteyen insanlar ya öldü ya öldürüldü ya da duyarsızlaştırıldı. Bayrağını sevmek isteyenler kendini bilmez insanların taciz, tahrik ve aşağılamaları sonucu zayıf düşürüldü ya da kendini bilmez bu insanlar bizzat devlet ve asker ağızıyla konuşarak ülkesini çok seven insanları düşman ilan etti ve onlara savaş açtı. Temiz vatandaşlar kendi bayrağının yine kendi gözlerine batırıldığını gördü. Bir millet cumhurbaşkanını sevmeli, başbakanını sevmeli ve askerini sevmeli. En önemlisi bu makamları işgal eden insanları sevmese de devletini sevmeli ve ona güvenmeli. Son zamanlarda millet gaflet ve dalalet içinde bulunan bazı kişiler tarafından devletine karşı düşmanlığa itiliyor. Bir milleti ulus yapan değerler değersizleştiriliyor. Değer yargıları alabildiğine yerle bir ediliyor. Türk insanının onuru ayaklar altına alınmak isteniyor. Son sözüm Türkiye kötü bir noktada. Işıkları kapatıp bir bakın belki görürsünüz. Gökyüzünde ne yıldız var ne ay. Çok aydınlık körlük yapar. Lambaları kapatın bir. Ayağanızın altından kırmızı halılar çekilmeden. İlerlemek güzeldir ama ayağın yere basacak olursa. Oysa Türk milletinin ayağı yerden kesilmek isteniyor. Pahalı ayakkabılar güzeldir ama ayakların satın alınmış olmasa.
Gelgelelim Türkiye'deki Müslümanların değer yargılarına. Evet Türkiye'de bir Müslümanlık var ama herkes kendine Müslüman.Örneğin çok susadığınızı düşünün ve o an yanı başınızda duran caminin şadırvanına gitmeye karar verin. Orada susuzluktan ölseniz dahi kimse size buyur su iç demeyecektir. Çünkü abdest alıyorlardır; ya da abdest sularını duruluyorlardır. Zaten oracıkta ölseniz musalla taşı da hazırdır. Allah rahmet eylesin iyi bir çocuktu vesselam...Ölen aslında değer yargılarımızdır.
Aydınlar kitaplardan, din adamları rahlelerden, askerler mevzilerden, siyasetçiler makamlarından başlarını kaldırsınlar.Şüphesiz ki akıl değerli değildir, değerli olan aklı kullanmaktır. Aklımızı başımıza alalım ve kafamızın dışını süslediğimiz gibi içini de süsleyelim. Bilelim ki insana ne devrim ne de ideoloji kimlik kazandırır. Aldığı eğitim, hayat yolundaki başarılı duruşu ona kimlik kazandırır ve asıl değeri verir.
'Dünyada bir milyar 200 milyon insan aşağılanıyor'.Çok şey anlatan bir rakam, o rakama dayalı gözlem. Kimlik. Çağımızın en temel duygusu.'İnsanlar terörist olarak doğmuyor. Bir yanda açlık ve sefalet var. Ama, sadece açlık insanları terörist yapmıyor. Asıl aşağılama, insanları teröre iten asıl yanlış tavır bu, insanların aşağılanması'.
Son sözüm ise lütfen kimliklere saygı duyalım.İnsanların değer yargılarıyla alay etmeyelim.Bencil davranıp sadece kendi değerlerimizi ve doğrularımızı insanlara dikta etmeyelim. Herkesi kimlikleriyle ve insani değerleriyle birlikte kabul edelim.
Artık beni bulamazsın kökümü kazıdı mezarcılar upuzun
Yağan her yağmur damlası bir iz bırakmadı ki senden
Kuru kaldı damarım soldu her yanım yüreğim yanarken
Yoksa ayak izlerine birikmiş suyu içecektim kana kana
Adım başı ölmeyecektim senden bir iz bulsaydım eğer
Ellerin tutunduğum dünyamdı.
Yağmurlar paslatırken bulutlarımı
Kir pas içinde kokardım.
Ellerim parmak uçlarına değince
Dünyanın çivisi çıkardı yer yerinden oynardı.
Her şey ıslak bir masalın derinliğine dalardı.
Gecenin karanlığını, ince dalların arasından yırtarak gel. Tüm korkularımı al benden. Rüzgarlar sallarken duygu dallarımı, yüreğim korkuyla dolar. Bir metal tıkırtısı dolaşırken kulak merdivenlerimde, bir katili görmüş gibi göz bebeklerim büyür. Ey sevgili dünyanın yatak altlarından çıkar beni. Korkularımı al benden. Yüreğim seni sevmenin mutluluğuyla kelebek kadar narin olsun ve aşkının ateşinde yanmaktan hiç korkmasın. Denizin çiçekleri olmaz. Hiçbir özgürlük güllerle, lalelerle verilmez. Ya boğulacaksın ya kurtulacaksın. Kıyıda kalan gemiler gibi olmaktan vazgeçip, yunuslar gibi enginlere yol alacaksın. Denizlerde çiçek olmaz, balıklar koku alır belki ama çiçekleri tanımaz. Ey sevgili ben koku alan bir yunus balığıyım. Sen de denizimde çiçek ol. Özgürlük bayrağımızdaki figürler yunusla çiçek olsun. Yeni bir şafağa uyanalım böylece. Hiçbir kar portakal çiçeği gibi kokmaz ve kardan adamların havuçtan burunları koku almaz. Ey sevgili bana kardan, buzdan bir dünya yaşatırken, her beyazın portakal çiçeği gibi kokmadığını anlamamaktasın. Senden kırmızı güller, pembe laleler istemezken, ruhumu asude bahar ülkesi gibi yapmanı beklemezken, sadece senin doğana uygun güzellikler beklerken, sadece kar gibi yağmaktasın. Ben seni nasıl koklarım hiç düşünmemektesin. Senin için yanan bir mumum. Sönersem seni göremem. Eriyip gitmekteyip seni görmek adına. Fitilimde yürek ateşim var. Ne olur beni söndürme yar. Ölürüm sönersem buna inan. Karanlıktan korktuğumu sanma. Seni görememek beni mezara koyar. Ne olur beni söndürme. Seni görememek beni öldürür yar. Neden mi seni seçtim. Çünkü yürek vitrinime bir elmas yaraşır. Bu yüzden seni sevmek bana yakışır. Ey sevgili beni kendi kendiyle konuşanlardan etme. Ey sevgili beni bir dinle ve şu sözlerime kulak ver: Ey yalnızlığım ellerin ne kadar soğuk. bir sevgili bulup, avuçlarını ısıtamamaktasın mı? Ey yalnızlığım yüzün ne kadar asık. Seni seven birini bulup, yüzünü hiç güldürememektesin mi? Ey yalnızlığım, hep bir gölge gibi benimlesin. Ya önümde ya arkamda ya da solumda veya sağımdasın. Ey yalnızlığım kendine hiçbir taraftan dost bulamamaktasın mı? Ey sevgili beni dinle ve beni yalnızlığımla konuşmaya mecbur etme.
Osman DEMİRCAN Henüz tanışalı iki ay oluyor.Son derece mütevazi,alçak gönüllü,yüreğinizi onun ellerine emanet edebilirsiniz.Sizi üzmeyecektir emin olun....