Osman Demircan Şiirleri - Şair Osman Dem ...

Osman Demircan

Atatürk modernleşmenin sadece rasyonalizmle olması gerektiğine inanmamaktaydı.Her şeyin akla dayanacağı bir modern dünyada her şeyin rengini ve ruhunu kaybedeceğini görmekteydi. Yani modern hayat içindeki insan dine daha çok ihtiyaç duyacaktı.Çünkü grilikten ve maddenin ağır baskısından bunalacaktı.İnsan aklının, fikrinin ötesinde başka renkler ve çizgiler peşinde koşacaktı.Bunu bilen Atatürk Diyanet İşleri Başkanlığını kurdu.Türkiye’de medeniyetin, dini ortadan kaldırarak değil de, bunun yerine, dini akla ve bilime dayandırarak gelişeceğine inanmaktaydı.
İnsanlarda din duygusu her zaman vardı.İster Tanrı’yı kabul etsin ister etmesin bütün inançların çıkış noktasını din teşkil etmekteydi.Bu yüzden dini inkar etmek toplumu inkar etmekti.Çünkü insanları bir araya getiren ve yine toluma ivme kazandıran güçlerden biri de dindi.
Dikkat edilirse resmin, mimarinin, edebiyatın ilham yoğunluğunu din düşüncesi oluşturmaktaydı. Antik şehirlerden kalan kalıntılara bakıldığında ağırlığı tapınaklar oluşturmaktaydı.Bugüne bakıldığında ise Avrupa şehirlerinde ve dünyanın birçok yerinde en çok dikkat çeken yapılar yine tapınaklardı.
Atatürk sahip olduğu o engin zekasıyla bunların farkındaydı.Bu yüzden İslam dinini hor görmemiş ve onu her türlü yobazlıktan arındırmaya çalışmıştı.
Bugün itibarıyla bakıldığında Türkiye’deki Müslümanlar modernleşmekteydi.Kendilerini geliştirmekte ve içine kapanık değil; rasyonel dünyada aklıyla, fikriyle, görüntüsüyle var olmaya çalışan bir konuma gelmekteydi. Türban bu çıkışlardan ve modern dünyaya adım atışlardan sadece biriydi.Hal böyle olunca bu kadar yol alan insanların geriye dönmek isteyeceklerini ve karanlığı isteyeceklerini düşünmek yanlıştı.
Öyleyse Türkiye’deki en büyük sorun neydi? Herkes kendi doğrultusunda cevap verecekti; ama bilinmeliydi ki en büyük sorun dış borçtu. Türkiye’ye en çok kimin ihanet ettiğini, bu ülkeyi en çok borçlandıranda aramak lazımdı.

Devamını Oku
Osman Demircan

Gök gürültüsü büyük, yağmuru küçük aşklar yaşattı bana hayat. Her yukarı bakışımda başımı yere eğdim tekrar tekrar. Bütün yağmurlar acı bir tokat gibi vurdu suratıma. Her ne zaman birini bir ağacı sever gibi sevmek istediysem, boyundan daha büyük gölgeler düşürdü berrak sularıma. İşte bu yüzden dostum, bu zamana kadar hep istemediklerimi yaşadım, isteklerimi ise kimse gerçek anlamda anlayamadı. Bir yalnızlıktı benimki dallardan tek tek kopan yapraklar gibi. Bir yalnızlıktı benimki mum ışıkları arasında yüzüme çarpan. Şampanyalar eşliğinde yalnızlığımdı kutlanan. Sofrada yenilenlerden ve içilenlerden sonra geride kalan artıklar gibiydi aşklarımdan geride kalan. Ah dostum, dudaklarımdan dökülen şarap damlalarıydı dudaklarımı yalnız bırakan. Daha aşkın sarhoşluğunda şarkılar söyleyemeden, suskunluğun kenetlediği bir tutsaklıktı benim yalnızlığım. Ah dostum, seninle gezdiğim her sokakta, adımlarımın beni yalnızlığa götürdüğünü nereden bilecektim? Seninle gezdiğim o sokaklarda bir gün it gibi yalnız kalacağımı nereden bilecektim? Senin yanında bir şiire dönüşmeyi dilerken, dümdüz bir yazının hiçbir duyguya eğilmemiş cümlesi olacağımı ve bu şekilde bana son noktayı koyacağını nereden bilecektim? Çünkü sen öğretmiştin bana güzel cümleler kurmayı ve şiir tadında yaşamayı. Sen öğretmiştin bana bir şairin en travma halinde yazdığı iç parçalayıcı şiirlerini anlamayı. Şimdi bir şairin en cinnet halinde tüm şiirlerini yakmasını öğrettin bana. O şair sen, o şiir de ben oldum. Sen yaşandı bitti geride bir şey kalmayacasına dediğin anda, bir kibritle yakılan şiir gibi kül ettin tüm duygularımı. Sen ardına bakmadan gittiğinde, ben arkanda talan edilmiş bir şehir gibi kaldım. Hiç mi duymadın çığlıklarımı ve ateş altında çatırdayan yüreğimi? Beni Beyoğlu'nun dar sokaklarında yanan eski bir ev gibi ateşler içinde bırakırken, sen ayaklarını Boğaz'ın serin sularına daldıran yalılar gibiydin. Boğaz'da süzülen gemiler gibiydin ve yüreğini gayet serin tutarak çekip gittin. Ah dostum ne iyi de ettin! Şimdi ben İstanbul oldum; sen benim bir semtim bile olamadın. Olsan olsan, en ücra köşemde bir gecekondu olurdun zaten. Bunu bile hak etmezdin. Ben Asya ile Avrupa'yı birleştirdim ve yeni aşklara köprü kurdum. Sen ise bir çıkmaz sokağa dönüştün. Sokak adını da ' Aşkçıkmazı ' koydum.

Devamını Oku
Osman Demircan

Özellikle doğu bölgelerimizde erkeklerin eşeklerle cinsel ilişkiye girmeleri olağandır. Bu davranış o kadar doğallaşmıştır ki eşeklere eşo gelin demeye kadar gelmiştir. Sonuçta erkekler geleneklerin ve göreneklerin baskısı altında cinsel anlamda özgür olamadıkları ve rahatça partner bulamadıkları için böyle bir yola girmişlerdir. Çok şükür ki son zamanlarda ülkemizde yaşanan cinsel anlamdaki özgürlüklerden dolayı, partner bulma kolaylaşmış ve erkekler hem bedava hem de sokakta, orada burada istedikleri gibi cinselliğin tadına varabilmiştir. Ülkemizde cinsellik o kadar özgür bir hale gelmiştir ki, artık Müjde Ar bir azize, tecavüzcü Coşkun da aziz durumuna düşmüştür. Yakında onların hacca gitmeleri de yakındır. Kızlarımız erkeklere tecavüz fantezisi bile bırakmamıştır. Çoğu kız nerede olursa olsun cinsel ilişkiye hemen hazırdır zaten ya da çoğu kız elinde gazozla ve uyku kapıyla gezip erkek aramaktadır. Olan peki kime olmuştur? Tabi ki olan eşeklere olmuştur. Çünkü eşekler kocasız kalmıştır. Çoğu eşek:



Oy on beşli on beşli

Devamını Oku
Osman Demircan

Beylik laflar etmekle olmuyor dostum.Bey olmak lazım, beyefendi olmak lazım önce.Yoksa yüreğinle, dudakların aynı ritmi tutturmuyor ve sesin kulakları tırmalıyor.Ne olur anla beni dostum; lafla peynir gemisi yürümüyor.Oysa benim yüküm başımdan aşkın.Bana sözünün eri biri lazım. İnsan er olmayınca, beylik laflar etse de bey olamıyor dostum.Bu yüzden git başımdan dostum.Şarkılarını başkalarına söyle.Bak sana kargalar bile gülüyor.
Ağzın çok güzel laf yapıyor dostum.Sanki ağzından bal damlıyor.Eşek arıları başına üşüşüyor ve ayılar yanından hiç ayrılmıyor.Sakız çiğner gibi ağzın laf yapıyor.Şişirip şişirip konuşuyorsun.Kendini çok abartıyorsun dostum.Kimi kandırıyorsun dostum.Bak iki kelime bilenler bile sana gülüyor.
İnsan verdiği sözde durur.Söylediklerini kulakların işitiyor mu dostum? Bol keseden atıyorsun. İnsanları laflarınla avutuyorsun.Çok söz çene yorar dostum.Ne yapmaya çalışıyorsun.Beylik laflar ederek, kendine sözde bir krallık kuruyorsun.
Çok güzel konuşuyorsun dostum.İnsanları peynir gemisine yüklüyorsun.Sonra peynir gemilerini lafla yürütmeye çalışıyorsun.İnsanları fare yerine koyuyorsun dostum.Hep dört bacağının üstüne düşüyorsun.Şunu unutma ki dostum; itin, kopuğun bol olduğu bir dünyada yaşıyorsun.Dört bacağının üzerine düşsen de, bir gün seni ayaklarından yakalarlar dostum.
Başımdan git dostum.Boş laflara karnım tok benim.Peynir gemisine yükleyemezsin beni.Bırak beni.Ben suskunluğun olduğu yerdeyim.Benim olduğum yerde, sadece gözler konuşur.Gözlerde cennet hayalleri olur.Her bakışta ırmaklar çağlar.Gözyaşlarında cennet ırmakları ışıldar.
Sen git beylik laflar etmeye devam et.Kendine fil dişinden kuleler inşa et.Ne olur anla beni.Aç tavuk kendini buğday ambarında sanır.İnsanlara bağlardan, bahçelerden söz etmeye devam et. Onların başında horoz olmaya devam et.

Devamını Oku
Osman Demircan

yandığım ateş midir, yoksa hayalin midir
nedir bu yürek yangını özleminden midir

seni sevmeler kuşatırken beni çepeçevre
yanar başım meşale gibi seni düşününce

Devamını Oku
Osman Demircan

Bırak beni önüm uçurumda olsa dahi
Salıver bedenimi tutma lütfen ellerimi
Dönmek istemiyorum sana anla beni
Elin ecelim olsa da bırak ne olur beni

O parmakların zindan demirleri sanki

Devamını Oku
Osman Demircan

Basit bir insanım, basit bir insanım.Tıpkı musluktan damlayan bir su kadar ucuz bir insanım. Ben ne bir kiri temizleyebilirim ne de coşkun sular gibi çağlayabilirim. Sadece küçük bir suyum. Dışarda bardaktan boşalırcasına yağmur yağsa da, ben kendi bozuk dünyamda su koyuveren bir damlayım. Ne bulutları bilirim, ne de yapraklarda çiyim. Basit ve bozuk bir dünyanın içinden sızan dolu dolu bir damlayım. Ne dudak tanırım ne de gözyaşı. Ben başlıbaşına bir problemim.
Denizler oynaşır kumsallarla, sular vurur damgasını kayalara. Her dalga köpürür denizin ihtiras rüzgarlarıyla. Oysa bana düşer bir bozuk musluk. Kimse tamir edemez yaralarımı.
Bütün gün güneş ışıkları yansır gölün üzerine. Ben beklerim bir musluğun ağzı dibinde. Bir tükürük gibi bir küfür gibi düşerim yeryüzüne. Herkesin bir alın yazısı vardır. Alın yazım yazılır su üzerine. Silik bir hayatı çekerim yorgan gibi üstüme.
Sular seller gibi çoğalmak yoktur benim lügatimde. Tekdüze, ürkek, bir su damlasıyım. Ne yağmurlar gibi parmaklarım vurur camlara, ne de kuğular oynaşır sularımda. Tek su damlasından yaratılmış biriyim. Bozuk bir musluğun oğluyum. Derler ki iyi ol iyi ol. Sabret ki dünyan büyüsün. Bir aptal gibi bir budala gibi sabret ki ödülün büyük olsun. Evet hayatım hep beklemekle geçti, söyleyin deniz nerede, söyleyin nehirler nerede? Hala basit bir su damlasıyım, için için ağlayan, içinde nisan yağmurlarını biriktiren küçük bir su parçasıyım. Hani okyanusum nerede, hani ödülüm nerede?
Basit bir insanım, hem de çok basit. Bozuk bir dünyadan sızan su birikintisiyim. Hiçbir sevgi tamir edemez yüreksizliğimi. Hiçbir el temizleyemez içimdeki kiri. Çünkü ben kendi içinde kirliyim. Çünkü ben ürkek, tekdüze,dert dolu bir su birikintisiyim. Kendi dünyamın su koyuveren bir ferdiyim.
Ne bir gül sevdim, ne de umutlar yeşerttim. Gücüm yetmez bir ormanı söndürmeye. Gücüm yetmez bir dudağa su serpmeye. Basit bir su damlasıyım. Bozuk bir musluktan yaratılmış değersiz bir katreyim. Anlamam yeryüzüne düşen yağmurlardan. Bir kiri temizleyemeyecek kadar, bir işe yaramayacak kadar problemliyim.

Devamını Oku
Osman Demircan

eğer özlediysen koşarak gelirim
lakin hasret çektiğin ben değilsem
yalnızlığını da ben dindiremem
senin gözyaşlarını da silemem
derler ki insan sevdiğini özlermiş
yalnızlıktan ötürü beni çağırma

Devamını Oku
Osman Demircan

Yok yok intihar eden bir beden değiliz. Acıtmamakta artık aşkın beni ey sevgili. Bir depremin iki yana fıtlatıp attığıyız. Bütün umutları yıkılan, darmadağın olan bir şehriz. Göğünden tüm yıldızları kayıp giden karanlığız. Şimdi gökyüzünü mavi boncuklarla doldursak da... Ve gökyüzünü gözlerin yapıp yakama taksak da... Geride nazar değecek bir aşk yok artık bunu bilmeliyiz. Yarısı boş kadehten sızan iki damla aşk şarabıyız. Yarım yamalak sarhoş olmuş sersefil iki bedeniz. Sarhoş bedenimde bulanık seyirdir geceler... Bu yüzden yıldızları benden isteme. Ey sevgili dışarda yağmur var da sanma. Bir bulutum bu gece dolu ve dopdolu, yağmaktayım içime. Kalbimin labirentlerinde duygularım çıkmazda. Sana gelmeye yüreğim yol vermemekte. Ey sevgili duyguların arka sokaklarındayım, senin semtinin yokuşundayım. Sana tövbeler edemem. Dudaklarım kan ve ziyan içinde. Gözlerin bana şiir yazdırmamakta artık. Yarım kalan bir şiirin son mısrasındayız. Bu şiir bitmeyecek, kalemi kıran elin parmak uçlarındayız. Tövbelerin yerin dibine battığı bir cehennemdeyiz. Birbirimize dokunuşlarımız kül olmakta ey sevgili. Artık gözyaşının fayda vermeyeceği ayrılığın içindeyiz. Yok yok intihar eden bir beden değiliz. Acıtmamakta artık aşkın beni ey sevgili. Bir depremin iki yana fıtlatıp attığıyız. Aramızda kocaman çatlaklar var sevgili. Bu depremde sen yedisin ben virgül sekiz. Aramızda hiç düzgün bir şey yaşanmamışçasına ayrılık olduk. Öyledir sevgili öyledir. Öyle güzel şeyler yaşarsın da, bir başka sevgili adına yaşananlar bir kristalı kırar gibi darmadağın yapılır. Cam kırıkları kalırken geride, yaşananlar kan gibi damlar elinden. İşte o zaman elinden bir şey gelmez. Sevgilin ardından ellerini sallar iken, depreme uğramış gibi sarsar seni derinden. Ey sevgili acıtmamakta artık aşkın beni. Acı delik açarken yüreğimde, duygularım ayak parmakları gibi dışarı fırlar. O zaman aşkım bir zenginin altın dağıtmasına benzemez. Gider üşüyen bir yürek bulur kendine.

Devamını Oku
Osman Demircan

Gün biter karanlıklar bende kalır
Yıldızlar beni unutur ah sevgilim
Gün batar güller laleler kaybolur
Gönül bahçem yine tarumar olur

Ay karanlık ve intihar sessizliği

Devamını Oku