Haberin yok ben ölüyorum boşuna bir ışık arama gözlerimde
Bir akasya ağacının kara kışta tepeden tırnağa donması gibi
Bir şiirden bir romandan dökülen yapraklarda benim hayatım.
Bir söz dahi bulup sana söyleyemediklerim ölü dudaklarımda.
Haberin yok ben ölüyorum bir ağlama başlıyor gözlerim yok
Kadehten önce kadının gül kırmızısı saçları aktı.
Sonra köpük köpük sarhoşluk sardı her yanı.
Kadının yemyeşil gözleri ihtiras kokan topraktı.
Asma bahçelerinin üzümü gibi baygın bakardı.
Ahh! Şarap tadında bir kadın dudağımdan öptü.
her kanat çırpışında ölüm masmavi bir umuttur
yaklaştıkça suya ihtiyacı olanın sevinmesi gibi
sel baskınına uğrayanların korkusu gibidir bazen
ölüm bir ceza bir armağan bazen ise bir iyiliktir
bir ağacın dallarına tutturulan salıncaktır bazen
bulutlara doğru yükselmektir ölümü düşünmek
kadın dediğin masmavi deniz olmalı
kızıl gün akşamları onunla başlamalı
sıcak kumdan serin sulara atlar gibi
arzuyla kabaran yüreği kulaçlanmalı
kadın dediğin masmavi deniz olmalı
Dünya aleyhimize dönüyor sevgili.
Baskıcı yarınlar önümüzü kesiyor.
Abanıyor üstümüze zindan geceler.
Feryadımız tunçtan göğü delmiyor.
Bu dünya bizden ne istiyor sevgili.
Gri metal levhanın üzerinde bedenim upuzun
Neşter acımasızlığında kadavra cesedim ben
Boynuma açılan yarıkla kesik tenim kırmızı
Derimi yüzen eldivenden dökülmektedir kanım
Vücudum donuk bakışların altında problemli
Bir kanlı gömlek sineye bastırılarak çığlıklar susturulmakta. Delik deşik ve hala kan damlayan bir bulut gibi karanfillere yağmakta. Ve karanfiller bir durma biçimidir, dimdik ve sağlam. Bir beslenme biçimidir babasını kurşunlarla kaybetmiş bir kızın gömleğe sarılışı. Yüreğini kaybetmiş bir kuzunun yünlerinden örülmüş bir gömlektir kurtlar sofrasına atılan. Uzun ince bir yolda yürümektir katiller arasında dolaşmak. İyi yolculuklar demez kimse sana herkes yolunu keser ve gömlek yine kanar. Ulaşılmaz adalete ve ışığa.
Bir kanlı gömlektir dağlarda koşan atlar. Her yer uçurumdur, her yer avcı doludur ama. Dağlar ki atların toynak sesiyle inler. Atlar ki kanlı gömlek misali delik deşiktir. Acıyla erir atların ayak bastığı her yer. Ateş ve kan hızla yayılır çiçeklere. Bir hızlı ata biner yetim kız, yüzleri yırtan yüreğinin hallerini alınlara çizer. Babasının kanlı gömleğini, atların siyah bakışını kısıtlayan at gözlüğünü takmış insanların kirpiklerine asar. Gözleri siyah bir kadın olur kanlı gömleği sinesine bastıran yetim kız. O an göğsünün üzerinde bir kan olur ömrünü babasına adamışlık. Koyu bir çiçek beslenir yüreğinin damarlarından. İnce bir karanfil sızar bileklerinden. Kirli bir ölüm tutsak alır yaşama sevincini.
Ahret nerede? Cennet ve cehennem bu dünyada kurulmuş. Yüreği yanık kız cehenneme sürülmüştür. Bir sürgün ki babadan ayrı bırakmıştır. Bir sürgün ki yetim olarak cennete sokmuştur. Kimdir günahkar? Bir çiçek ki çimenlerin üzerini kapatıp onları başkalarına ezdirerek lalezarın en güzel gülü diye geçinmiştir. Asıl günahkar odur. Meğer bu topraklarda güneşi kapatan ne çok çiçek varmış. Meğer bu topraklarda başkalarına yaşama hakkı vermeyen ne çok gül varmış. Şimdi ağla karanfil. Çıkar şu zulmü gözlerinden. Nazarın değsin sokak ortasında vurulan nice insanların tenine.
Haberi olmaz taş duvarların. Bütün taşlar insanların üzerine yıkılır da sarsıntısı sadece seni vurur. Anlamaz seni şehrin gürültüsü. Karakol başka konuşur, hastahane başka konuşur, mezar başka konuşur. Kutsal kitapların sayfaları yırtılır. Sen romanlarda ararsın babanın gülüşünü. Cümleler yalan konuşur. Ama sen susma karanfil. Elbet seni bir duyan olur. Susma karanfil bu terör dursun. Ülkenin alnına dayatılmış silahlar sussun.
Hayat hem kar altındaki çimendir hem de dallarda açan çiçektir. Çiçekler artık birbirine saygılı olsun. Susma karanfil susma sen çiçeklerin en koyususun. Sen sessizlik ağusuna layık değilsin. Rengin her sabah gün gibi açsın. Ülke barışla ve huzurla dolsun.
Atlar özgürlüğe koşsun. Ak renkli küheylanın bilekleri zincirlerden kurtulsun. Ülke kurtulsun. Dağlarda atlar yürüsün. Sesini taşlar duysun. Kaya diplerinde karanfiller büyüsün. Ne atlar vurulsun ne de karanfiller kurusun. Güneşli yağmurlar yağsın. Ülkenin semasında gökkuşağı tüm renkliliğiyle var olsun.
Tenimi derinliğine acıtan kar yangınımsın
Sensizlik bana buzdan elleriyle dokunuyor
Avucuna alıyor beni yokluğunun soğukları
Dağ başları kadar yalnız koyu karanlığım
Yokluğun okyanus dibi hayaline dalıyorum
Atlar yağız atlar beyaz atlar boynu köpüklü atlar
Gözleri erguvan atlar usul usul derinden ağlar
Ak atlar doru atlar rüzgarı çileden çıkaran atlar
Dağlara bayırlara durmadan karanfil eker atlar
Aşk ki usta nişancıdır, zalimdir; acıması yoktur
Dünya hayal gücünün tuvalinden başka birşey değildir. -Henri David Thoreau
Elsiz ayaksız birinin hayata dört elle sarılması gibi seni kucaklamak istedim ey sevgili. Bir tabloda görünen sensizlik gibi her resimde senin yokluğunla göz göze geldim. O zaman bütün renklerden nefret ettim. Sen yeryüzündeki en güzel şiir iken, neden ressamlar senin gibi bir şiirin sadece tek dizesinin resmini çizdi. Ayak diplerine halılar serilirken, neden halıların motifleri bir parmağının güzelliğine denk gelmedi. Sen bir denizken, neden insanlar kaya balıkları gibi etrafında gezdi. Ey sevgili yok bu dünyada sana layık bir güzellik. Ey sevgili sen bu dünyadan bir kuyruklu yıldız gibi gelip geçtin.
Gelip geçtiğin sokaklar insan kalabalığıyla doldu. Yok aralarında senin bir benzerin. Sen yürüdüğünde yeni bir sayfa açılırdı sanki aşk kitabından. Yazarların ve şairlerin kalemleri kırılırdı yürekleri yerine. El çekerlerdi güzellikten. Cümle güzellikler sendeydi ey sevgili. Senin üzerine söz etmek mümkün olmazdı. Anca susardı insan, bir kuyunun dibine düşüp de sessizliğe boğulur gibi.
Sen bir şairin sevgilisi olmak yerine, o şairin şiiri olmayı tercih ettin. İstedin ki yüreğiyle dokunsun bana. Sonra kendini bir şarkıcının diline vurdun. Söz oldun, beste oldun, bir orkestrada ses oldun. Yetmedi ipek bir kumaş üzerine işlenmiş bir oya oldun. Ardından bir ressamın bir türlü resmedemediği hayal oldun. Tüm tablolar büyük paralara satıldı da kimse senin güzelliğini satın alamadı. Çünkü kimse senin resmini çizmeyi başaramadı.
Aşktır insana övgüler yazdıran. Seni şiir yapan, beste yapan, bir resim yapan yüreğimdeki aşktı. Elsiz ayaksız birinin hayata dört elle sarılması gibi seni kucaklamak istedim ey sevgili. Bu yüzden elimden geldiğince senin resmini çizdim. Kollarımın arasına seni aldım ve senin hayalinle saatlerce seviştim. Şimdi seni kim severse sevsin hayallerini bir kenara bırakacak. Çünkü seni ben hayal dünyamda karım yaptım.
Osman DEMİRCAN Henüz tanışalı iki ay oluyor.Son derece mütevazi,alçak gönüllü,yüreğinizi onun ellerine emanet edebilirsiniz.Sizi üzmeyecektir emin olun....