Osman Demircan Şiirleri - Şair Osman Dem ...

Osman Demircan

Canlı bomba misali tenimde bumbuz terle.
Hayatı solumaya mutlu olmaya bakıyorum.
Gözlerimde dilencilerin hırpalanmış yanları
Gördüklerimde kör değil karanlık yalanlar
Pimi çekiyorum yalnızlığıma haykırışlarımla.
Parçalanıyor duygularım yüreğim kimsesiz.

Devamını Oku
Osman Demircan

Haberin yok ben ölüyorum boşuna bir ışık arama gözlerimde
Bir akasya ağacının kara kışta tepeden tırnağa donması gibi
Bir şiirden bir romandan dökülen yapraklarda benim hayatım.
Bir söz dahi bulup sana söyleyemediklerim ölü dudaklarımda.

Haberin yok ben ölüyorum bir ağlama başlıyor gözlerim yok

Devamını Oku
Osman Demircan

Kadehten önce kadının gül kırmızısı saçları aktı.
Sonra köpük köpük sarhoşluk sardı her yanı.
Kadının yemyeşil gözleri ihtiras kokan topraktı.
Asma bahçelerinin üzümü gibi baygın bakardı.

Ahh! Şarap tadında bir kadın dudağımdan öptü.

Devamını Oku
Osman Demircan

Dünya çok katı yerinden yırtılır.
İnceldiği yerden kopar kıyamet.
Beton canavarlar düşer peşine.
Kaçmak istesen gururun incinir.

Depreme tutulan kalbin sarsılır.

Devamını Oku
Osman Demircan

Açgözlülüğün, hırsın ve tamahın dünyasında bir kadehim
Eline mi düştüm eyvah! Kırılsam senin için bir hiç miyim?
Kalın kafanın içine dolan şarhoşluğunun bir parçası iken
Sana mı kaldım şimdi taşa düştüm eyvah incinmez miyim!

Kimle ve neyle muhatap oldu şu gönül hiç bilmez miyim?

Devamını Oku
Osman Demircan

Dünyada
Büyük bir marazla
Büyük bir acıyla yaşayacağıma
Küçücük evimde
Sobanın kaynattığı suyun sesiyle
Buğulu camların gizemi içinde

Devamını Oku
Osman Demircan

Önce avuç dolusu karanfiller serperim dudaklarına ve sonra öperim
Eser aşk esintisi o saatte her şey alt üst olur tüm kirişlerimiz yıkılır
Dizlerimizin bağı çözülür duygularımız düşüncelerimiz sere serpe olur
Seninle birbirimize sarıldığımızda çiçek dolu bir ağaç kopar yerinden

Bütün iklimler fırtınalı zamana dönüşür bütün çiçekler yerle bir olur

Devamını Oku
Osman Demircan

Rüzgar felaketinin denizinde sallanan bir sandaldır
Uykusuz ve buruk bir sevdadır dallardaki her yaprak
Bir yüzüm soğuk ve soluktur öteki yüzüm sımsıcak
Yanağımda tomurcuk dudağımda çiçektir yaşamak

Bir uçurum kenarında bağıra bağıra ciğerini yırtarak

Devamını Oku
Osman Demircan

ilerle vurulmaya alış ayaklarından
sırtından kanlar akarken boy boy
yürü anlamı olsun bu dik duruşun
ardından gelen seni böyle bulsun

sancısını çek özgürlüğün her gün

Devamını Oku
Osman Demircan

Hep şunu merak ederdim. Bir yazar, bir ressam, bir şair, bir ses sanatçısı bir araya gelse bir konu hakkında konuşsa ne olur acaba diye. Bugün NTV'de bir programa Elif Şafak ile Teoman katılmıştı ve Türkiye meseleleri hakkında düşünce beyan ediyorlardı. Türkiye tablosu yarım kalmış bir tablo gibidir. Bu yüzden herkes eline fırçasını almış, tuvalin sağını solunu boyayıp fırçalamakta. Her görüş kendi rengini tabloya daha çok katmak istemekte. Beyaz Türkler beyaz gül ağırlıklı, gri Türkler daha çok metal ağırlıklı, zenci Türkler ise daha çok siyah ağırlıklı bir tablo çizmekte. Anlayacağınız rengarenk bir tablo ortaya çıkacağına daha çok belli bir rengin yoğunluğu ortaya çıkmakta. Türkler renk savaşı vermekte.
Ses sanatçısı Teoman o kadar güzel tespitler yaptı ki şaşırdım kaldım. Dedi ki birini ikna etmek için mertliğin ve dürüstlüğün yetmediğini gördüm. Ben de karşımdakini ikna etmek için işi şakaya vurdum. Örneğin karşıdaki kişiye bir şey anlatmak istediğimde daha çok espri yollu anlatıyorum dedi. Böylelikle ikimiz de gerilmiyoruz. Evet Türkiye espri gücünü yitirdi. Nasrettin Hoca yetiştiren Türkiye daha çok asık suratlı, buna rağmen aynaya bakınca güleç bir yüz gören insanlar yetiştirdi. Bir de Teoman konuşurken bana hep uçurumları gösterdi. Uçurum karşısında insan acizdir ama kalkıp dağlarla boy ölçüşür. Türkiye’de önüne o kadar çok kırmızı halı serilmiş insan var ki bunların başkalarının uçurumundan haberdar olduklarını hiç sanmıyorum. Örneğin Türk milleti uçurum çiçeği gibi yaşarken, kendini kelebek sanan elit kesim bağlarda, bahçelerde güllerle hemhal etmekte. Elif Şafak çok hanım bir bayan. Saçlarını sümbül gibi dökmekte ve bir kelebek gibi gülmekte. Tespitlerine gelince ne şiş yansın ne kebap misali… Olaylara yaklaşımı daha çok bir kebapçı gibi. Sanki iflas etmekten korkan bir esnaf gibi itidalli konuşuyor. Oysa şunu hiç unutmuyorum. Tuna Kiremitçi bir yazısında hep yaramaz çocuklar sorunlu görünür ama dünyada bütün sorunları da yaramaz çocuklar çözer demişti. Çok dahice bir tespit…Elif Şafak daha çok sınıfın uslu ve çalışkan bir kızı gibi. Teoman’ın saçı dağınıkken Elif Şafak’ın saçları sümbül gibi. Bir ara şair ve yazar Ataol Behramoğlu’nun bir konuşmasına rastladım. Kendisini bir kelebek gibi güzel sayıyor. Ama bir kelebek çiçek olmasa bir hiçtir. Marksiz ve Leninist olduğunu söyledi. Ne büyük özgürlük. Acaba Marksiz olmak bir insan için yeterli miydi? Bir şairin bir şairi anlamaması ne yazık. Vladimir Vladimiroviç Mayakovski’yi iyi anlamasını beklerdim kendisinden. Ressam Bedri Baykam ise nasyonal sosyalist gibi konuştu bir programda. Türkiye’de solun yeniden yapılandırılmasına inandım Ressam Bedri Baykam’ın konuşmasından sonra. İnsanları fırçalayan bir sol istemiyorum şahsen. Şair İsmet Özel bir programda şairliğe has sivri dilini kullandı. Kendisine hiç katılmadığımı belirtmek isterim. Eğer Aleviler olmasaydı Türk Halk edebiyatından söz etmek mümkün olmayacaktı. Türkiye’de en özgün edebiyat da Türk Halk edebiyatıdır bu arada. Teoman’la karşılıklı oturup bir çay içmek isterdim. Kadın yazarlardan da Nuray Mert ile tanışmak çok isterdim. Ama bu mümkün değil. Olsun onların yaşıyor olması bile benim için bir mutluluktur.

Devamını Oku