Osman Demircan Şiirleri - Şair Osman Dem ...

Osman Demircan

Takılıp kaldım yapraktaki çiy tanesine. Yağmuları sevmek varken, ben birazla yetindim. Biraz sıcaklık yetti bana karlı havalarda. Birazcık sevgi istedim yürekten konuşanlardan. Biraz ışık yeter dedim, zindandan hayatımda. Azıcık mutlu olmak istedim. Bu dünyada çoktan vazgeçtim; ama azı da bulamadım. Biraz şeker istedim, sevgilinin tatlı dilinden. Dilinden ya biber aktı ya da tuz. Ben böyle bir sevgi istemedim ki. Nereden çıktı hacmi büyük içi boş sevgiler. Koca tencerelerin içinde taşları kaynattım da azıcık tadı olsun istedim hayatımın. Kocaman elbiseler içinde küçük sevgililer çıktı karşıma. Elbiselerinin içine dünyayı sığdırdı da beni sığdıramadı. Bir ben oldum elbisesinde unutulan iğne. Bir ben çok geldim azlığına. Koskocaman ayakkabılar içinde küçücük ayaklar gördüm. Bu yüzden bana gelmeye çalışanların ayaklarına taş battı. Bir bana gelmek isteyenlerin ayakları küçük kaldı. Uzun ince parmaklara yüzük taktım da, o parmaklardan bir ben düştüm. Bir türlü bir sevgiliyle el ele tutuşamadım. Şöyle beni iyice kucaklayacak bir sevgili bulamadım. Bütün kollar bana kısa geldi. Bu yüzden tüm sevgilerim kısa zamanda bitti. Tanrı büyük dağların yanında ya uçsuz bucaksız ova yarattı ya da sıradağlar... Gelgör ki benim yanımda tüm yürekler dağ gibi kabardı da bana o yüreklerden kirli kanlar aktı. Bana hep çamurlu şelaleler altında yıkanmak kaldı. Dünyada belki büyük ağaçların yaprakları küçük olur; beni de mi Tanrı o ağaçlara benzetti. Göğü gördüm belki; ama tohumlarımı yere düşürdüm. Hiç mi bereketli ve cömert toprakta kök salmadım. Neden kendime ayar ve benzer kimseyi bulamadım. Hep bedene ve güzelliğe tutuldum; ama hiçbirinde bir ruh göremedim. Bu nedenle pencerelerime kısa geldi perdeler. Neden boyuma kadar uzanmadı boyuna postuna güvenenler? Neden ağlamadı arkamdan bir çift göz. Belki o zaman bastığım yerlerde bir umut yeşerirdi. Belki coğrafyamda bana benzer bir ağaç biterdi. Bir orman olmanın coşkunu taşımazsa ağaç, kendi gölgesini dost edinirdi. Neden sırtımdan inmedi gölgem? Hep karanlıkta kaldı bir yanım. Tam ışığı yakalayamadım. Tam mutlu olamadım. Hep azıcık sevgi ve mutluluk istedim bu yüzden. Bir çiy tanesine takıldım. O da düştü benimle. Birazcık olsa da yüreğime su serpemedim. Bir ağaç oldum belki, meyvelerim ateştendi, yapraklarım közden. Bu yüzden yanıma kimse yaklaşmadı. Sevgili dediklerim ya ağaçtan ürktü ya da ateşten korktu. Oysa yanan bendim. Birazcık beni sevselerdi, onlara yaprağımın her birinden güneşler indirecektim oysa.

Devamını Oku
Osman Demircan

Çam ağaçlarının aralığından rüzgar dolar gecenin karanlığına
Hüznü yakalarsın gölgelenen gözlerine düşen gözyaşlarından
Bir yüzü gülen bir yüzü ağlayan kadın olursun elinde çiçeklerle
Dersin ki:Ben bir kelebeksem gelincik tarlası isterim kıpkızıl
Ya da bir gül bahçesinde ölmek isterim gün batarken denizde

Devamını Oku
Osman Demircan

Kime oy vereceğim. Beni temsil eden kimse yok. Siyaset bir gelir kapısı olmuş. Benimse
böyle bir derdim yok. Sağda gülyabani herifler. Rüyalarıma girerler. Hepsinin altında mübarek ekmek kırıntıları. Yemekten neredeyse çeneleri düşecek. Bana ağızlarını şapırdata şapırdata, insanı diğer canlılardan ayıran en önemli şeyin düşünmesi olduğunu söylerler. Bu akşam eve ne götüreceğim diye düşünenleri dert etmezler. Hep kendilerini düşünürler? İşte insanlıktan anladıkları budur.
Solda yüreğim kanlı yaşlarımı gözlerimden akıtmakta. Eşitlik, kardeşlik, insan hakları, emek nedir ve ezilmişin yanında durmak nedir? Siz ancak papazın yanında durup maça kızını ararsınız. Hayatınız bir kumar. Ya benim şansıma bak. Bir sol ki sağ yumruğu daha sert. Ondan sonra yüzünü toparla dur. Benden yüz bulamayacaksınız ey solcular. Ben dua etmesini bilirim. Siz ise dualarımın içine ettiniz.
Bir de liberaller var. Bireyi esas alırlar ve bireyin kendi ayakları üzerinde durmasını isterler. Ya ben nasıl bireyci olurum. Bu kadar sosyal promlemler ortada varken. Sosyal hakları verilmemiş bir kişi nasıl birey olabilir. Hadi siz de ikileyin. Ha sizde ikileme yoktur. O zaman vitesi bire alın ve yol alın.
Kara kara düşünmekteyim. Cidden ben kime oy vereceğim. Ben hizaya mı geleceğim. Postal sesleri içinde sloganları mı dinleyeceğim? Ey Allah'ım şimdi ben ne yapacağım?
Camilere para mı toplasam, yoksa duvarlara yazı mı yazsam? Duvarlara topunuzun Allah belasını versin mi yazayım? Ya aranızda karnı tok gözü tok kimse yok mu? diyeyim. Memleketi soyup soğana çevirdiniz, midenizi şişirdiniz. Hiç mi sizde yürek yok? Neden bu milleti sevmediniz?

Devamını Oku
Osman Demircan

Yaşamak kadife bir kumaş örer gibi olması gerekirken, bir anda hayat kavgasının hoyrat eline dönüşür. Hayatın öyle bir tokadını yersin ki bıyıklarına kadar kanının aktığını görürsün.
Bir kerpiç ev olur dünya. Önüne ne konulursa onu yersin ve başka bir zenginlik hayal etmezsin. Dersin ki elma nerede armut nerede? Onlar ağaçlarda asılı durur. Kurda kuşa yem olur. Hayat kırmızı biber gibi acı, sarı bir gül gibi buruk olur. Hayatında en çok bunlar bulunur. Tas tas karanlık dökersin başından aşağı. Yıldızlara bakabilmek için hayat, yüzün gece gibi simsiyah olur. Martı kuşlarının çığlıklarıyla ayaklarına gelir deniz. Yalnızlığa yürüyüp acılara boğulursun. Dünyanda ne Paris'in ışıklı sokakları ne de İstanbul'un güzel kızları bulunur. Tüm otobüslerin uçurum kenarında durur. Bir anda düşersin toprağa. Oracıkta 'ben','biz','onlar' gibi insancıl durumlardan, kendi bireyselliğine doğru kan akıtırsın. Asla hayat bir sevgili gibi davranmaz sana. Eli kırbaçlı bir hayduttur senin için, sırtını insanlara dayamış. İnsan ki hayatın en acı ve en tatlı yanıdır. Beygirle bir ayardadır. Hep çıkarlarının peşinden koşmaktadır. Sen ise yorulursun.
Ne ağaçta doğru bir dal bulabilirsin ne de düzgün bir söz ağızda. Söylemler havada leş kargası gibi uçup durur. Bir talih kuşu konmaz omuzlarına. Hep seni laf cambazları bulur. Bir savaşın içinde ne tüfek olur ne de kan dökülür. Sadece yüreğindeki bahçede bulunan ağaçların yaprakları dökülür. Duyguların ayaklar altında kalır. Bir duygu savaşı içinde, kalbin kan çanağına dönüşür. Sen yine dualar edersin. Allahım biraz daha özgüven diye tutturursun. Çünkü kimseye güvenin kalmamıştır. Çareyi kendine güvenmekte bulursun. Bir çiçek ki köküne kibrit suyu dökülmüş. Bir çiçek ki ateşten gül. Şimdi sen hangi toprağın içinde duygularına su götürürsün.
Bir hayat ki etten duvarlarla örülü. Bir dünya ki çivisi insan, tuğlası insan. Bir duvar ki insan, ona yaslanmak zorundasın. Bir insan ki bir tuğlasını alsan, komple üstüne yıkılır. Bu hayat içinde tüm kapılar kapalı. Tüm komşular arzulu sevişmeler içinde. Ve senin evinde silah sesi işitilmekte. Yalnız duvarlar şahit, yalnız yere damlayan kan şahit. Tüm komşular iniltiler içinde. Tüm kapılar sana kapalı. Hatta senin evinin kapısı da kapalı. Çalan yok, gelen yok. Evin bir mezar sessizliğinde içinde. Bir temizlikçi çalar kapını, bütün komşuların ayak izlerini temizledikten sonra. Daha sonra polis girer içeri. Alırlar götürürler cesedini. Bu sefer komşular gusül abdesleriyle gelirler cenazene. Hala kulaklarında akşamdan kalma inlemeler çınlar ve dudaklarında kirlenmiş dualar ağlar. Bu insanlar bu ağızlarla yer içer sonra gelip sana sevgilim der. Hadi oradan. Artık insana kim inanır?

Devamını Oku
Osman Demircan

Bir elimde ateşten meşale karanlığımda güneş gibi parlarken diğer elimde bozbulanık bulutlar yüreğime sel sularını akıtmakta. Kendi ellerimle ben düştüm bu ikileme. Ya güneşimi sel sularına kaptırdım ya da suları ateşimle buharlaştırdım.
Hayat bir oyun insanlarsa soytarı. Padişahım çok yaşa padişahım çok yaşa. Bir ben sultanlığı yaşanmakta ve savaşlar var mı benden daha iyisi iddiası üzerine çıkmakta. Yukarı tükürsen bıyık aşağı tükürsen sakal önüne tükürsen Allah'ım çok şükür yağmur yağmakta.
Ne bu yağmurlar dinecek ne bu sel suları bitecek. Bu dert benimle beraber mezara gidecek. Ama hayır elimde yine bir meşale olacak ve umut ışığım yanmaya devam edecek. Bu afakanlardan bu karabasanlardan beni kurtaracak. Çünkü ben kendi elimle düştüm bu çukura. Öyleyse kazıya kazıya çıkacağım ben gün ışığına.
Hayat bir oyun insanlarsa soytarı. Ne krala padişahım derim ne de soytarı gibi dolanırım bu dünyada. Lütfen insanlar acımayın bana. Yüreğinizin ne kadar kirli olduğunu ben bilirim. Beni bulaştırmayın kirli emellerize.
Yok bu dünya yaşanacak kadar güzel değil. Tek kelimeyle berbat. Ama bir şey var ki işte odur hayatı yaşanılır kılan. O da bir kadını sevmektir ve o kadından gül kokulu çocuklar dünyaya getirmektir. Allah'ım ne olur bütün çocukları koru. Onlar kediler dünyasında güvercinlerdir.
Hiçbir şeyden korkmadım insandan korktuğum kadar. Derler ki gözlerin ne güzel ondan sonra seni gözyaşlarına boğarlar. Daha sonra da elleriyle yaşlarını silmeye gelirler. Bilmezler ki dal bir kez kırılmıştır ve yeşermek başka bahara kalmıştır.

Devamını Oku
Osman Demircan

Hayatı yırtarak ellerimle açtım.Bir söz bulamadım söyleyecek.Az daha dudaklarımı koparıp çöpe atacaktım.Yalanlarla süslediğim cümlelerimi tamamlayamadan kustum.Ellerimle gözyaşlarıma dokundum.Sabıkalı şiirler yazdırdı bana gözlerim. Utancı gördüm.Kini ve nefreti gördüm.
Doğru sözcükleri bulmaya çalıştım.Sanki ağdan kaçan balıklara benziyordum.Derin acılar ve vurgunlar yaşadım.
Çığlıklarım dudakların tarafından yutuldu.Ve gözlerinde sadece gölgelerim gezindi.Bir boşlukla göz göze geldim.Yılan balıkları aramızdaki çatlaklara giriyordu ve ben böylece acılara boğuldum.İçimde eksikliğini hissettiğim sen değildin.Kimsesizliğimin sebebi sen olamazdın.Günler sisin ortasındaki bir tren gibi geçiyordu.Ve ben hep aynı acıları yaşıyordum.Her yerim pamuklarla sarılıydı.Raylarda bedenim eziliyordu.Oysa tren alabildiğine insan kaynıyordu.
İsyan ettiğim bu muydu? Aynı eller tarafından hep aynı cehenneme itiliyordum.Var oluşun tek yolu raylarda mı son buluyordu? Mutluluğa ulaşmak bu kadar zor muydu?
İçimde eksikliğini hissettiğim sen değildin. Posalarından,dışkılarından sıyrılmak için ufka doğru yüzdüm.Hayatı derinliğine yaşarken kendimi gölgesi olmayan ellerinde buldum.Ellerin camdı.Ve ellerin dünyamı akvaryuma çevirdi.Beni denizlerimden, tuzlu sularımdan, eriyen buzullarımdan, dalgalardan, kızıl şafaklarımdan söküp aldı.Ve bana tokatları sevdirmek istedin. Gururumu kırdın.Onurumu incittin.Bir balık gibi çırpınışımı seyrettin.
Neden bütün aşıklar denize bakmayı severler bilir misin? Çünkü bütün martılar balıklarla beslenirler.Ve zekanın yansıması oluştuğunda denizde bütün aşıklar martı kesilirler. Önce yükseğe hızlı ve tehditkar bir bulut gibi yükselirler.Sonra bir fırtına gibi pençeleriyle balıkları yerlerinden ederler.Onları yiyip bitirirler.Bütün aşıklar ele ele tutuşurken parmaklarında martılar gezdirirler.

Devamını Oku
Osman Demircan

Tüm saatler bomba ve her dakikam savaş olsa da
Yollarıma mayın döşenip pusu kurulsa da her daim
Bütün bedenim ahşap bir ev gibi sallanıp dursa da
Hayattan alacağım var benim iki elim kırık kalsa da

Avuç dolusu şarkılar söyleyeceğim inadına inadına

Devamını Oku
Osman Demircan

Gözlerinde asılı duran tek damlayım bak!
Ha düştüm ha düşeceğim görmüyor musun?
Bu bana yapılabilecek en son şeydi ama
Gel gör ki aşkının mağduruyum ne fayda

Kötülük senin bakışında var ne söylesem

Devamını Oku
Osman Demircan

Yağmurların derelerle birlik olduğu zamanlarda, toprak yüreğinden kopan her parçasını sulara kaptırır. Toprak sele dayanamaz, çünkü su sinsice yüreğine işler. Bilmez ki, suyun kirlendiği vakitlerde, saflığını da yitirir. Eğer yitirilen saflıksa, berraklıksa su bulanır. Suyun bulandığı her yerde doğa doğallığından çok şey kaybeder. Saflığın ve berraklığın olmadığı insan ilişkilerinde, insanlık erozyana uğrar. Giden geriye bir daha geri gelmeyecek üzere yer değiştirir. Suyun yerini çamur, çamurun yerini taş, taşın yerini kütük alır. Bozulan düzen asla bir daha düzelmez. Düzeltme adına yapılan her şey yapay olur. Yapaylık çimenin üzerine kapatılan naylondur. İnsanlık naylonlaştıkça, hiçbir umut yeşermez. Kaskatı bir dünya insanın yaşam alanı olur. İnsanlar kazandıkları her haksız zaferin sonunda bronz bir heykele dönüşür. İnsan sıcaklığını yitirdikçe kalıplaşır. Bu yüzden hemen hemen tüm insanlar aynı kalıptan çıkmışçasına birbirine benzer. Buzdan beyinler, soğuk bakışlar insanları kutuplaştırır. Kimsenin kimseye sıcak bir gülümseme göstermediği yerde, insanların yüreklerinde kutup ayları dolaşır. Görünüşte bembeyaz görünse de insanlar aslında beyaz gül değildir. Her beyazlık aynı değildir. Bir beyaz gül açsa her yerde, hayat daha güzel kokacaktır. Oysa tüm kokular, beyaz kar rengiyle örtülmüştür. Soğukluk ceset kokularını sindirir. Bakın soğuk ortamlarda ayıya benzer insanların öldürdüklerinin kokusu çıkmaz. Bu yüzden kabalığın olduğu her yerde, kimse kimseye gülmez. Kimse cinayetlerin kokusunu duymak istemez. Beni de bugün buzların arasında saklamak istediler. Baktılar ki, bu ışık ve sıcaklık dolu, bunun üzerine beni karanlığa gömmek istediler. Bugün beni öldürmek istediler. Baktılar ki bu, kokacak ve nerede bit it varsa onu bulacak, beni o zaman kendi itlerine yedirmek istediler. Yaşamak bu kadar güzelken ve ben hayata onların katmadığı bir şeyi, güzelliği katmak istediğimden çirkinliklerini sevmedikleri için, beni köpeklerine parçalatıp çöplerine atmak istediler. Çünkü onların çöpleri insan artıklarıyla doludur.

Devamını Oku
Osman Demircan

Bana denizden bahset ama içinde su kelimesi geçmesin. Çünkü yıllarca acılara boğuldum ben. Bana çölden bahset ama içinde kum geçmesin. Yıllarca, her sabah kalkışımda dünya gözüme toz toprak gibi saplandı. Bir türlü deve bakışıyla bakamadım dertlerimin kum gibi birikmişliğine. Bana yağmurdan söz et ama cümlelerin bir şimşek gibi çakmasın. Çocukken gök gürlemesinden çok korktum ben. Bana gülden bahset ama gül gibi görünüp diken gibi batan insanlara hiç benzemesin. Bana dağlardan söz et ama uçurumlar sözlerini ikiye bölmesin. Bana öyle bir hediye ver ki canımı acıtmasın ve bu dediklerimi hiç hatırlatmasın. Böyle bir hediye yoktur dersin şimdi sen. Öyleyse tüm sevgileri ve aşkları kara kalemler yazsın da bu yürek bir daha beyaz yalanlara hiç kanmasın. Bana öyle bir kadın resmi çizgi ki ona yüreğinin renkleri akmasın. Bana öyle bir alkış tut ki başka eller ellerine tutmasın. Böyle bir şey yapazsın şimdi sen. Öyleyse bütün mum ışıkları rüzgarın hışmıyla sönsün ve yüreğin kararsın. Bana öyle bir şarkı söyle ki deniz kabuklarının içindeki deniz sesi gibi olsun. Onu sadece intihar eden balinalar duysun. Yüreğim ise kutuptaki en soğuk bölgede sımsıcak sularıyla kaynayan bir kaplıca gibi olsun. Bana öyle bir şiir oku ki sımsıcak sularda terleyen tenim gibi sırılsıklam olsun. Bana öyle bir masal anlat ki kurt kuzunun yünüyle soğuk havada dolaşsın. Yaşamak boyunda atkı, başta bere, ayazda yün yorgan olsun ama hiçbir sevgi çarşafa dolanmasın. Kimse ağlamasın. Böyle bir hikaye anlatamam dersin şimdi sen. Öyleyse tüm romanlar ve öyküler senin olsun. Bütün korkular yüreğinde toplansın ve jilet keskinliğinde damarlarında dolaşsın. İntihar mektupları boğazında bir sözcük yumağı gibi kalsın. Bana çiçeklerden bahset onları hiçbir rüzgar eğip bükmesin. Dünyanın güzellikleri hiç sararıp solmasın. Böyle bir doğa olayı dünyada görülmez dersen o zaman seni de gözüm görmesin.

Devamını Oku