Yürekten kopmuş bir damlayım
Vicdanımın tam ortasına düşen...
Hüzün dolu gözyaşıyım
Gözpınarlarımda üşüyen....
Kendi yüreğine zûl olunca
Yaklaştıkca Uzaklaşıyorsun!
Yollarına Düştüğümsün Sen “ Kızılelma”
Düşlerde, Gönüllerde Yaşıyorsun
Ölümsüzlük Gibi,
Düşümsün Sen “Kızılelma”.
Bir iftar ezanı okunmasının huzurunda
Siyah beyaza döner, gülden umutlarım
Göçüp giderken ebede, aşk huzurunda
Boynumu bükerekten tekrar umutlarım…
Hiç kimse bilemez, içimin sokaklarını
Sorgusuz sualsiz, ipimi çektin
Azap toprağına, küskünlük ektin
Namzetimdin sen hep, gözümde tektin
Yalana el verip, KIRILMAZ İnsan.
Ne olurdu sorsan, bu nedir diye
gözler yolcu ediyorken bizleri mahşerî iklimlere,
sarılırız ey dost! değil mi ki beyazlardan kefenimiz?
ilmeklerce işlenir duygumuz, aşk denen kilimlere
sayılırız ey dost, değil mi ki ayazlardan sevenimiz?
uzat yüreğini! ateşse geçmiş, su olur gelecek
Ne kalır ki arşta ve arzda?
Tek/ BİR kalır Levh-i Mahfuz’da!
(Her can ölümü tadacaktır)
benim yalnızlığım kadar şu sararmış yapraklar
sararmış beni sararmış ah sararmış yapraklar
Çıktım yola Göremeden, düştüm seni göremeden.
Karanlığın hafifliğindeydim
Kimseler görmüyordu beni ve seni
Bilmiyordum, neyin karşısında duruyordum
Dumanın ağırlığınca dağılıp uçmaktayım
Öksüzüm! hıçkırıp kapıdan bakmaktayım
Bir resmim dahi yok, buzdan duvarımda
Her gece kendimi, kendimce yakmaktayım.
Ey toprak al beni, geldim sana çırılçıplak
Hep yorgun düştüm seni çözerken
Sözlerine süzülüp gözlerine düşerken
Vuslata dokunup hayata küserken
Güller bahçesinde ölürken
Neden yoktur gülüm…
terkeden terketsin
sen kendinden nereye gidersin
ıssız olsa da sen olan yerler
sen olan yerler ancak sana gelirler
yıkılsa da kalem kalkar bir gün
kim giderse gitsin doğar yeni bir gün