bırakıp gittin
baş başa bıraktın okşadığın fesleğenlerinle beni
hani avuçların vardı fesleğence kokardı
hani tüm uzaklıkları boğardı
biliyor musun? şimdilerde
ne kadar sulasam da ne kadar okşasam da
kadın!
hatırladım 'zamandı' senin adın.
nasıl ki 'karnındayken' şu dünyanın geleceği
Merdiven daya semaya
Basamaklarca hümâya
Huzur içinde sedâya
Çıkıp bakalım erenler
Kalb; alemlere yaygıdır
Seni inliyorken gecenin sedasına,
İçime kanayan gözyaşı sağanağımda ıslanıyordun,
İnadına olacak ya!
bilmiyordun hep damlıyordun…
A/sırlar gibi ben oluyordu yanağıma konan bu/sen,
Yarıklar görüyorum ulu kayalıklarda
Fay hatları yer kabuklarında
Ve alın çatımdan düşüyorum derin çizgilerime
Ellerim ellerinde.
Artçıl depremler isyanlarımda
Aynalarda N/asırlaşıyor bir Tarih:
Hiç bir şey anlatamazdı gözlerinin içindekini
bir tek o anlatabilirdi,
o ayna; korkuyla sırlı olan o ayna
üzeri tozlandıkça kaybettik, kirlettik kalbimizi
tozlarını sildikçe üstünden yine kaybettik kendimizi;
o derin yüreğimizi...
ey vaktimi çalan hırsız!
var mıdır senden daha arsız?
çık git düşünce ufkumun cennetinden
Uyuyamadım gece,
Dön o yana dön bu yana
Bir şey vardı sanki yüreğimi acıtan
Şeytanı şımartan
Ardımda kalan ve tırmalayan
Vicdanımın ortasına damlayan
ah ne vardı şu hayat, adetsiz ve sayısız olsaydı
neden sayıldık neden saydık ki?
“Ol” da Sen’in, “Yol” da.
Bir/din, öyle bildik.
Farkına varıp ölebilmek,
Ve taşınabilmek için içimize, düşündük.
Olurken “Ol”duk bu yol da.
Terlemeden övündük.
terkeden terketsin
sen kendinden nereye gidersin
ıssız olsa da sen olan yerler
sen olan yerler ancak sana gelirler
yıkılsa da kalem kalkar bir gün
kim giderse gitsin doğar yeni bir gün