Sana geldim
Dilimde mısra mısra büyüyen hasretin
Sana yazılmış ama gönderilmeyen mektuplar
Kulağına fısıldayacağım şiirler
Tebessümünle aydınlanacak sabahlar
Gözlerine aşık bulutlar
Sana geldim
Ayrılığa suskun
Sonbahardan kalma solgun güllerle
Sunmaya geldim
Senin yerine yaşadığım kırılgan hayatını
Bir gece yarısı yarası sağılmamış annenin
Sana gelince yağmur bakışlım
Emekleyerek emek verdiğim ne varsa
Avuçlarında bir çiğ tanesi
Seher vaktinde
Rüzgara karşı bir tüy tanesi
Hatırası şakaklarımda Unutulmuş ak saçlar
Cennete düşer gibi sana gelişlerimi
Sırat köprüsünde sınayan sendin
Aklım kalbim senin ile doluyken
Yönsüz rüzgârlara savuran sendin
Şimdi pişmanlığın yılgın yolunda
Yalın ayak koşup yorulan bana
Seni düşünmek
Demirin ateşle sınanması gibi korda yanmak
Örsle çekiç arasında dövülmek dipi delinmiş gecelerde
Bir ölüme bin sırat köprüsünü geçmek kadar çetin ve sancılı
Seni sevmek
Bir akarsuyun denize kavuşması gibi
Hele şu yüreğimdeki asi fırtına bir dinsin
Otursun taşlar yerli yerine, su bulsun yatağını
O zaman anlam bulacak, enkaza dönen kalbim
Bütün sahipsiz çığlıklarımın yankısı içimde
Taş döşeli duvarlardan dönünce
Farkına varacaksın yamalı bohçadan ibaret yaşayan bir ölünün
Sanma sana
bir ben kırgınım
Vurgun kalbim
Yorgun kalemim
Yılgın sessizliğim
Ölgün sensizliğim
Geçte olsa anlıyor insan, boynu kasap bıçağına yakın
Celladına aşık biri olduğunu.
Rastgele karalanmış gibi yaşadığım geçmişimden temiz bir sayfa arıyorum bu aralar.
Herkes payına düşeni almış fazlasıyla,
Bir sen incitmeden sevmiş,
Almadan vermişsin.
Sen bilirsin masum gülüşlüm
Avuçlarımda Baharla geldim kapına
İster kuş ol gir göğüs kafesime
İster arı ol kon çiçek dalına
Madem ölüm hak,
Ve aşka vuslat yazılmış
Ben ki elimde kirli bir mendil
Sokak sokak aşkı dilendim
Bazen cami avlusuna terkedilen bir çocuk gibi
Sahipsiz kaldım, üşüdüm
Bir Adem oğlunun ellerinde ısındım
Ruhumu bedenimden ellerimle ayırdım
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!