Kendine iyi davran, Serin
çünkü dünya çoğu zaman
kendine iyi davranmayanları daha çok yorar
bir aynaya bakarken mesela
sadece yüzünü değil, içini de görmeye çalış
kendine “bugün nasılsın?” demeyi unutma
Sen…
bir sessizliğin gölgesinde büyüttün kendini,
ağzına kadar dolu odalarda
hiç kimseye değmeden yaşadın yıllarını.
Gülümsemeyi öğrenemedin,
çünkü gülmek,
Babayım,
kırılmış bir aynadan öğrendim yüzümü,
kırılmasın diye başkalarının kalbini tutarken,
ellerim kesildi sessizce.
Yanlışlarım var —
Sen gittin, ardından kalan sadece sessizlik ve gölgeler,
dokunamadığım, ulaşamadığım o uzak rüya gibi,
bir zamanlar ellerimizde sıcacık olan umutlar,
şimdi yitik bir şehrin harabelerinde kayboluyor.
Adını anmak ağır geliyor dudaklarıma,
Serin…
herkes kırılır bir gün
ama bazıları
kırıldıkları yerden yeniden parlar
çünkü acı
yavaşça büyütür insanı
Yalnızlık, kara bir kuzgun gibi iner
Göğsüme, sessizce, usul usul.
Kanatlarında taşıdığı soğukla
Sarmalar geceyi,
Ve ben, o kanatların altında
Kendimi bulurum,
Bir akşamüstü döküldü sessizce apartmanların
beton saçaklarından çocukluk anılarım.
Bir çınar gölgesinde saklambaç oynardık eskiden
kimse saklanmazdı aslında,
herkes bulunmayı beklerdi.
Saçlarıma kar düşüyor
ama içimde hâlâ dizleri yaralı bir mevsim var.
Takvim büyüyor, aynalar ağırlaşıyor
benim içimdeyse
bir sandalyeye oturtulmuş,
ayağı yere değmeyen bir çocuk sallanıyor.
Motorun sırtında, yolun teninde,
Güneş denize düşerken, bir nar tanesi gibi parlayan,
yakamozlara bürünen suyun üstüne.
Ve ansızın... Burnumda: Tuz, iyot, eski tahta iskele,
Çocukluğumun kayalıklarına sinmiş o keskin, ıslak nefes.
Yüzümde: Serin bir dokunuş, alnımdaki teri silen,
kendini zamandan söküp atan bir adamdın,
bir sigaranın ucunda unuturken beni,
çayı demleyip hayata küsmeyi alışkanlık ettin,
ben seni severken sen kendini terk ettin.
şimdi o terk kimde kaldı, kimde yankı?
çocukluğumu ayak ucunda ezdin baba,




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!