Sen hep doğruyu söyledin anne.
Bazen bu doğrular can yaksa da,
bazen kimse sormamışken bile anlatmaya kalksan da,
sen içinden geldiği gibi konuştun.
Kırmak için değil aslında,
ama kırıldı bazen insanlar...
Geldim sana,
rüzgârın deniz kokuyordu,
martılar vapurlara öyküler fısıldıyordu Alsancak iskelesinde.
Bir gülümseyiş gibi yayıldı içime Kordon boyu,
bir çift göz gibi parlaktı Karşıyaka sokakları,
bir annenin sesi kadar tanıdık,
Sen yürüyünce susar şehirler,
bir saç telinle bahar başlar sokaklarda.
Kimi zaman bir annenin yorgun nefesisin,
kimi zaman terkedilmiş bir kız çocuğunun ağlaması...
Senin gülüşünle açar suskun menekşeler,
Bir harita çizdim kendime,
yolları olmayan bir şehirde
adımları sessiz,
gölgesi bile peşinden gelmeyen bir ben…
adım: kaybeden.
Bir gün,
akrabalarımı sevmek için kullandığım bütün kelimeler
ceplerimde küflenmeye başladı.
Harflerin ağırlığı omzumda,
o kadar sustum ki
dudaklarım pas tuttu.
bir bardak suskunluk koydum masaya
her yudumda biraz kendimden eksilerek
döktüm seni,
duvara yaslanmış bir gölge gibi
görünmeyeni anlatmaya çalışan dudaklar gibi
ve yokluğun…
Kendine iyi davran, Serin
çünkü dünya çoğu zaman
kendine iyi davranmayanları daha çok yorar
bir aynaya bakarken mesela
sadece yüzünü değil, içini de görmeye çalış
kendine “bugün nasılsın?” demeyi unutma
Sen…
bir sessizliğin gölgesinde büyüttün kendini,
ağzına kadar dolu odalarda
hiç kimseye değmeden yaşadın yıllarını.
Gülümsemeyi öğrenemedin,
çünkü gülmek,
Sen gittin, ardından kalan sadece sessizlik ve gölgeler,
dokunamadığım, ulaşamadığım o uzak rüya gibi,
bir zamanlar ellerimizde sıcacık olan umutlar,
şimdi yitik bir şehrin harabelerinde kayboluyor.
Adını anmak ağır geliyor dudaklarıma,
Serin…
herkes kırılır bir gün
ama bazıları
kırıldıkları yerden yeniden parlar
çünkü acı
yavaşça büyütür insanı
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!