Hangi etiketin esaretidir?
Hansel’le Grathel masalda kalsın.
Mangal yüreklerin cesaretidir
Bu masal, bambaşka bir isim alsın.
Gelip, yüreğime girebilseydin
Hiç tanımadığın seni bulurdun.
Gönlümde kendini görebilseydin
Mutlaka kendine âşık olurdun!
Adım adım Hakk'a doğru, el ele...
Nasıl yardım eder, söyle; el, ele?
Aynı bedendeyse uyar, el ele.
O Nur ellerimde, artık alsana!
Onur BİLGE
Sakin, sessiz bir günün sabahıydı. Mart, toprağa sihirli değneğiyle dokunmaya, uyuyan bitkileri uyandırmaya başlamıştı. Ağaçların kuru kollarından parmak uçlarına kadar su yürümüş, yapraklar yeşil yeşil bakmaya, çiçekler rengârenk gülümsemeye durmuştu. Bir bahar şarkısı daha başlamıştı.
Hava, su ve toprak, sırasıyla ısınmış, bir bahar daha uyanıyordu. Sadece sabah ve akşam görülebilen güneş, gücünü göstermeye başlamış, tüm uyuşukluğunu atarak her yeri hâkimiyeti altına almaya çalışıyordu. Ulaşabildiği yerlerin gözyaşlarını kurutuyor, elinin değdiği yanakları sıcacık avuçlarıyla okşuyor okşuyordu… Bir sevda mevsimi daha başlıyordu.
Onur BİLGE
Define bir âlemdir. Bütün dünyası avuç içi kadardır. Cami, Kapalıçarşı, Altıparmak… Nadiren başka yerlere yolu düşer. Kahveye çıkmaz, ziyarete gitmez. Herkes ona gelir. Eskiden de böyleymiş. Çocukluğunun geçtiği evde de ana baba olarak bildiği kişiler, ailenin yaşlıları olduklarından herkes onlara gelirmiş. Onlar pek bir yere çıkmazlarmış.
Bir yere gittiğinde, bir ayağı gider, bir ayağı geri gelir. Büyülenmiş gibi Virane’ye döner. Kapıdan içeri girince kendisini meşhur sandalyesine atar, ayaklarını önce şöyle bir uzatarak gerer, derin bir nefes alır, yavaşça topladığı dizlerine ellerini koyduktan sonra dirseklerini yanlara doğru açıp, öne doğru eğilerek aldığı derin nefesin tamamını kuvvetlice üfleyerek boşaltır. Artık tahtındadır ve rahattır. Ortama hâkimdir ve başrolü oynamaya hazırdır.
Onur BİLGE
Lütfiye Hanım’ın bize doğru baktığını gördüm. O da yalnız kalmış, neye uğradığını anlamamıştı. Bir sigara yakmış, Ahmet’in getirdiği kahveyi yudumluyordu. Yalnızlığını paylaşmak ve teselli etmek amacıyla yanına gittim. Ben de bir kahve istedim. Ona, anladığım kadarı durumu anlatacak, asıl sorunun kaynağından bahsedecektim. Fena halde gerilmişti. Nereden başlayacağımı bilemiyordum.
Daha kahvem gelmeden dede topallaya topallaya geldi. Zaten topuğu dışarıda gezerdi. Dizler dışa dönük, yalpalaya yalpalaya yürürdü. Bu defa telaşından daha da arttırmıştı. Acaba ne halde olduğunun farkında mıydı? Büyüyeceğim derken küçülmekte olduğunun…
Onur BİLGE
Belli bir zamana kadar kendisini beğenmeyen biriydim. Hep başkalarını güzel bulurdum. Uzun süre oturmayan yüz hatlarımdan olsa gerek güzel yüzlü insanları seyreder, gıpta ederdim. Belki güzelliğimin farkında değildim. Kimse söylememiş, hissettirmemiş olamazdı ama ben onlara inanmamıştım. Belki de bende gerçek anlamda bir güzellik kavramı henüz oluşmamış olduğu içindi.
Çok mu alçakgönüllüydüm? Acaba ondan mıydı? Belki o zamanlar… Fakat şimdi hiç de öyle değilim. Kendini beğenmiş de değildim o anlamda ama kendimi beğeniyorum. Kibir ayrı, güzelliğinin farkında olmak ayrı…
Onur BİLGE
Her gün belirli saatlerde muntazaman Virane’ye gelen, sevdiği kızı adım adım izlemekten usanmayan serseri Âşık Selahattin, namı diğer Selo, dedenin karşısına geçmiş, oflayıp pufluyor, onu aşktan anlamamakla suçluyor, dert yanıp duruyordu. Dede de ona yan yan bakıyor, bir taraftan da ağaç oymaya devam ediyordu.
“Bir de bilge geçinirsin. Halden anlamıyorsun işte, dede! Halimi anlamıyorsun! ” diyordu, Selo. O da:
Onur BİLGE
Tatili bol milletiz. Sadece Ayşe tatile çıkmadı. O çıkmadan bütün memurlar tatile çıktı. Hem de haftada bir gün daha… Yılda ve önümüzdeki yıllarda kaç günlük işgücü kaybı?
Aklına estikçe bayram yapan bir ulusuz. Boş ve hoş gün çıkarmak için bahanemiz çok. Önce bayram ilan eder, sonra cayar yok ederiz. Çünkü birileri için düğün bayram olan, birileri için yastır, ağıttır. Yasa sebep olan, kalem kâğıttır. Yasa neden yasadır.
Onur BİLGE
Güneş de günlük işini bitirmiş, başını alıp gitmişti. Ortalık kararmaya başlamıştı. İçim de öyle… Karardıkça kararmaktaydı. Ev dar gelmeye başlamış, odamla diğer bölümler arasında lüzumlu lüzumsuz gidip gelmelerden, huzursuz kıvranışlarla mekik dokumaktan yorulmuştum. Ölümün eşiğine gelen Ogün değil, sanki bendim. Masamın üstünde bir takvim yaprağı vardı. Adet edindiğim üzere ilk baktığım yer, kısa bir hadisin bulunduğu ön sayfanın altıydı. Hayatımıza yön veren o eşsiz öğütler bazılarında da arka sayfanın üstünde yer alıyordu. Su damlaları gibi küçük ve yumuşak olsalar da her gün muntazaman damlamakta, granite kadar her yapıda yüreği yontarak en güzel şekli vermeye hazırlardı. Yeter ki talep edilsin!
Tevafuk… Bu defaki seslenişiyle içime su dökmekte, derdime derman olmaya çalışmaktaydı. Babam odasına çoktan çekildiğine göre, buraya annem bırakmış olmalıydı. Yine Efendimiz kulağıma fısıldamakta, eğitmeye öğretmeye devam etmekteydi. Allah ne kadar da bizimleydi! Ya biz? Biz kiminle, kimlerleydik?
Bir hayatı bir kaç mısraya sığdırmış Onur Bilge Hanım. Tebrikler.
Onur beyi henüz yeni tanıdım şahsen tanımıyorum antolojiden tanıdım iyikide tanıdım.
Kendimce bir karar aldım her gün bir şirini okuyacağım tabi bu arada ben şiirlerini okuyana kadar şiirleri burda olursa. ALLAHA EMANET OLSUN....
O Bir Seven O Bir Gönül Dostu
Bütün Dostlar Güzel Hatıralar Hatırlatsın
Beni Size Sizi Bana Ölürsek Bir Fatiha
Ölmez İsek Hepimiz Hepimize Ebedi Hatıra