Bana bir yer söyle ki,
Adın olmasın
Sesin olmasın
Fakat senden başka kimseler olmasın
Sadece
Mavini uyandırsın gökyüzünün ışıkları
Gece oldu
Gökyüzüne yine ay var
Ben hem uyanık hem uykuda
Kıyıları adımlamaktayım
Deniz emiyor şimdi tüm ışıkları
Mavisini yitirmiş bir aydınlıktan
aşk ölümden büyüktür
çünkü
aşk giderse
geriye sadece “ölüm” kalır...!
ve aşkı hiç duymadan, bilmeden yaşayanlar
Aşksız gözler güzel şeyler görmez
Susar tüm sözcükler, ses susar
Göz susar, baş susar, vücut kımıldamaz
Ah şu tuhaf yaz günlerinde
Mor dumanlı küçük bir vadide
Güneş, bal rengini dökerken sabah gözlerine
Merhametsiz bir hikaye gibi uzaklarda olmasan
Gelirsin diye, gelmese büyük gezegenler kadar hayalin önüme
Gün gelir de döner, verirsen gül yüzünle yine bana ellerini
Adını söyler sesim yine ilk söylediğim gibi
Gözlerimle eğilir ellerinin içini öperim
Bir sonbahar daha
Daha bir yalnızlık
Daha bir sonbahar daha
Gözlerinle uzaklaşıp
yanaklarımdan öpüp de gönderdiğin
ben, zaman ve o an
ruhumda neşeyle seyiren şeylerdi
ve bir zaman
soluklanıp
Görünmeyeni görememenin azabı
İçimde durmadan ödediğim pişmanlıklar
ruhumun ayışığı
yalnızlığında devşirilen
yorgun bedenim
ihtiyar atlar gibi kapandım içime
zaman her zamanki gibi akşam
yine sensizliklerdeyim...
şehir kanıyor şimdi
şimdi benim iki gözüm iki pelte
çünkü, sen, daha çok sen oluyorsun böyle.
hisslerin ve duygularin kaleme döküldügünde renklenmesinin en güzel örnegini sergilemissiniz...