Yine sana sesleneceğim
Senin kim olduğunu hiç bilmeden
Senin kim olduğunu en çok bilerek
Edirne'den Kars'a kadar, Cennet misali yurdum var.
Balkanlardan Türkistan'a, her taşında hatıram var.
Ezelden ebede kadar, her çağa bir mühürüm var.
İnsanlığa yol gösteren, Anadolu çocuğuyum.
Dedem Korkut Masalları, epikleme destanlardır.
Sabahın mahur vaktinde, uğradım gül bahçesine
Anlamaya mecbur muydum, memleketin nazlısını?
Masallardan derlediği, tescilli bahanelerle
Dallarını destelerken, gül vermedi Çerkez kızı.
Ala, yeşile sevdalı, uğraşır şevkle, hevesle
Essin hırçın rüzgarlar, zaten gölgeler soldu.
Mehtap masum ve sessiz, zemheri ayazında
Ruhumu okşar sanki!
Durur, yedi tepeden, seyreder İstanbul’u.
Mahyalarla süslenen beyaz ışıklarında
Köpüren dalgalarla
Kirli yüzlü çakallar, eşkıyalar sinerken
Dans eder yamaçlarda öbek öbek ağaçlar.
Müjde duydular zahar, telgraf tellerinden
Uyanır düşlerinden, güle hasret kalanlar
Seher vakti sahneden çekilince yıldızlar
Unutabilseydim keşke, ilk göz ağrım, ilk aşkımı
İsmini duyduğum yerde zavallı yüreğim sızlar.
Acaba nerde arasam ziyan olan yıllarımı?
Yarım kalan öykülerle birkaç resim neye yarar?
Geçip Dostlar Kahvesi’ne, edebiyat parçalardık
Ozanlar dertleşir bayram gününde
Kırk yıllık sazıma el süremedim.
Türküler yakılır hasret üstüne
Gurbet bilmeyeni yoktur Artvin'in.
Çoruh şakırdar mı, yoksa ağlar mı?
Şu kalenin surları balyozlarla kırılsa
Yaşanmış öyküleri destan olur dillerde.
Antik temellerine mercan köşkler kurulsa
Acaba neler saklar pembeli panjurları?
Gama, çileye doygun eşrafın figürleri
Şu köhne anlayışın kölesi sayılmazdı.
Düşünceleri atıl
Hüneri çok, işvesi yok, yaşı az.
Adı Bilgenaz diye fikir veren olmaz mı?
Entrikalara kanmaz
Cılız ihtimallerle besler umutlarını.
Teleklerinden hafif, kanatlılardan diri.
Katlayıp çeperleri
Aşiyan sokağına sessiz sedasız
Kol kola yerleşiyorlar kar taneleri.
Vazgeçtiğim cılız hatıralarla
Narin sürgünleri, emareleri
Dehşet yazıyor.