Ovada kum fırtınası, nasırlı eller duada
Beklenen kara bulutlar, arşınlar mavi gökleri.
Demlenir kurak topraklar, bereketli yağmurlarla
Neden böyle peşin sıra, silmişlerdi izlerini?
Dökülür pencerelerden, güneşte naif gölgeler
Anadolu’dan öksüz kaldığım günden beri
Hasret çeker, yollarını beklerim.
Mektuplar yazdım ne çare, gönderemedim.
Sitemlerimi demleyip
Hicazkâr makamında, şarkılar bestelerdim.
Rüya kurgusu değil, rehavet vakti gündüzün,
Dünya mı durmuş ovada ahir güz?
Set çekmiş sıra dağlar.
Devasa bulutların tüylü kanatlarından,
Asmışlar uçurtmaları gürbüz çocuklar.
Mir-i deryada meddü cezir
Ediplerine hasret, koca bir şehir.
Nöbetlerdeyim anne!
Kirpiğimin ucunda, göğsümde resimlerin
Sevgini, şefkatini nefes gibi özledim.
Yüzlerde tatlı telaş, müstakil evler şendi
Perakende yağmurlar, akşam güneşinden mi?
Şimdi de ses seda yok, cıvıltılardan başka.
Meşeli yamaçlarla kuşatılmış her koldan
Şirin bağlar, bahçeler.
Topuklu merdivenler, yaslanmış kara duta.
Adresini bulmuştum, katibin defterinden
Gonca güller yollarıdm, mektebin bahçesinden.
Buğulaması senden, hamsi Karadeniz'den
Şenyuva Köprüsü'nden geçmesin mi Gülbeyaz?
Fırtına Deresi'nin akışından mı bezdin?
Vicdanından yoksun, makbul görünür
Bilmem nasıl arz edeyim savcı bey?
Yazıya dökmesem, benliğim ölür
Madde madde listeledim savcı bey.
Her can eşit doğar; kastan kemikten
Turnam selam götür bizim ellere
Serçe kanadına güman olmuyor.
Rüyalarda tez tez uğrasam bile
Sabaha tek kare resim kalmıyor.
Renkli patiskayı atlas zannettim
Hele dostlar hangi dağda kurt ölmüş?
Uzun çayır şen şakraktı, herg* olmuş.
Anlıyorum, toy başını dert almış
Dertsizi tanıyan, bilen söylesin.
Ahbaplar efkarlı, tütün sarıyor
Sahil meyhanesinde kifayetsiz şarkılar...
Potkallar çözüldükçe Karadeniz köpürür.
Anadolu’dan öksüz
Makuz talihine küs, kagir evler, konaklar…
Sinop’tan ışık tutsan, Akmescit'ten görülür.
Dehşet yazıyor.