Barışı susturan vicdanların
iskeleti çıkmış
Kan kokulu aş arıyorlar
Bir kara kazan aş bulsalar da boş yere
Onlar asla doymayacaklar
Açgözlü kalacaklar
Sıradan bir kent turu için uyandığımda
sen çekip gideli çok yağmur yağmış
düşen yıldırımlar çok meleğin kanadını kırmıştı
çekip gitmiştin de…
yalpalayarak attığım her adımdaydın
musluktan buz gibi akan suyu yüzüme çarptığımda
Şiirler anlatamaz tenini…
Anlatamadığı şu ki,
Gül ile gelincik arasında
Itırlı kadife çiçeği billurluğunda
bir ten…
Çektim aşkın pimini
infilak etsin yalnızlık bağında
havaya uçsun yalnızlığın her bir hecesi
harf harf dağılsın
dağıtsın kendini
güftesi acımış bir keşmekeş olsun
Ankara’ydı…
ve papatyasızdı baharı
böcekli sarı çiçeklerin serildiği
ıslak çimlerde…
Siyah kukuletalı bir kız
Bir gün gelir de
dinlediğin o şarkı bittiğinde
benim şarkıyı mırıldanışımı duyamazsan
anla ki bensizlik çoktan serpilmiş yüreğine
sonra ardımca kalan her bir şeye
anlamsız nesne muamelesi yap
Seni kaybettiğim bir yol vardı
İncindiğim yol...
Geçemedim o yoldan uzun süre
Başka yollardan geçtim ama
Tutkuyla yürüyemedim
Yolun sonu anlamsız...
Ay peşimden koşturuyordu o şehri geride bırakırken
Şarkılar dokunup düşürüyordu ruhumu
Duygularım..
Ne ağlamaklı ne sevinçliydi...
Tutkusunu kaybetmiş duygularım denen soyut şeyler
Orta halli bir hissedilişe boyun eğiyordum artık
Toplasan da tüm şeytanları başına
gecenin uçaklı göğüne doğru
dudaklarını büzerek bir ıslık çal
ruhum dolaylarına…
belli et geldiğini
açma perdelerimi
Sensizim...
Karşımdaki balkon demirleri kadar ruhsuzum bu gece
Sensizken,
Oturduğum sandalye kadar çaresiz,
Plastik bir hayatı yaşayan genç kızım işte...!
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!