Nasılsın diye soruyorsun ya;
Sorma
Savaş sonrası yıkık bir kent gibiyim.
Emanet
Bazen kalp yorulur,
Yine de susmaz.
Sadece Rabbine sığınır,
bilir her yara,
Emanet
Bazen kalp yorulur,
Yine de susmaz.
Sadece Rabbine sığınır,
bilir her yara,
Emanet
Bazen kalp yorulur,
Yine de susmaz.
Sadece Rabbine sığınır,
bilir her yara,
Emanet
Bazen kalp yorulur,
Yine de susmaz.
Sadece Rabbine sığınır,
bilir her yara,
BENİ EN ÇOK KİM ÜZDÜ
Bu gün aklıma, büyümeyi istediğim günler gelip takıldı
Bitmez Bu Gece
Akşam oldu işte
Beklenenler gelemedi
Gece cellat gibi uzattı ellerini
Karanlığın ayak sesleri
BU GECE HASRETİ YAZ ŞAİR (1)
Hasret nedir bilirmisin şair?
Biliyorsan yaz!..
Toroslar’ın güneyinde bahar kaçağı bir güne uyandım. Bu sabah güneş bütün cömertliğiyle gülümsüyor, havada hafif rüzgar ve güneşin cazibesi göz kamaştırıyor. Açıkcası insanı sarhoş edecek bir gün. Kızım ‘’bugün pazara gidelim,’’ diye bir teklifle geldi.Her ne kadar baharın ayak sesleri duyulsa da yorgun ruhum gün yüzünü göremeyecek kadar mecalsizdi lakin tekliften ziyade teklifi yapanı kıramadığım için kabul ettim.
Evden çıktık, aslında çok hoşlanmam pazar alışverişi ve gezmelerinden… Hani bazen olur ya; herşeye rağmen bir kuvvet sizi çeker ve kısmetinizde var olanı yaşatıncaya dek pes etmeden çalışır. İşte öyle bir şey…
İstemeye istemeye gittik, tezgahların kurulduğu caddeye daha ulaşmadan telaşları hissettim, insan kalabalığı, birbirine karışan kokular, sesler yerli yersiz alanı dolduran süluetler.
Pazarın girişinde yaşlı bir hanım hemen gözüme ilişti; Yeşilin her tonunu içinde barındıran bir entari ve başını salaş bir şekilde örten şalıyla sandalyesinde oturmuş bir yandan küllü sesiyle ‘’köy ürünleri bulunur, ‘’diye bağırıyor diğer yandan da gelip geçenlerin gözlerinin içine bakıyordu delici bakışlarıyla…
Ellerindeki tabakanın işlemlerinde yılların asaleti ve bir o kadar da yorgunluğu duruyordu. Parmaklarının arasına sığdırdığı tabakadan bir yandan tütün sarıyor, bir yandan da üzerinden nefti bir koku yükseliyordu. Dikkatimi fazlasıyla üzerine çeken kadının garip bir aurası vardı. Hem iticiydi hem de bir o kadar çekici… Onun hemen karşısında halka tatlı yapan küçük bir tatlıcı dükkanı vardı. Çocukluğumdan bu yana çok sevdiğim bir tatlıdır, hele sıcak ise. Pazar kalabalığına girip satıcıların yalvaran bakışları ve soğuktan morarmış ellerini görmek istemiyordum. Kızıma; ’ben şu tatlıcıda oturup seni bekleyeceğim, kalabalık belki yorar, kafam kaldırmaz, ’ dedim o da anlayış gösterdi, ‘sen git alışverişini yap, gel’ dedim. Kadını oturduğum yerden bir süre seyrettim. Birilerini uzaktan seyretmekle yanında oturup aynı havayı solumak bambaşka bir şeydir. Dayanamayıp yanına gittim, ‘’Kolay gelsin’’ dedim ve yanındaki tabureye oturdum. ‘’Hoş gelipsen’’ dedi. O kadar ilginç bir kadındı ki her halini görmek- anlamak istiyordum.
Ben varlığını, duruşunu, yaradılışını, hal ve hareketlerini büyük bir titizlikle incelerken o hırçın ve öfkeli bir şekilde sağa sola küfürler savuruyordu. Hani şu hiçbir insanoğluna yakıştıramadığım basit cümlelere bezenmiş zayıflığın en büyük göstergesi olan küfür diye nitelendirilen şeyi…
Bu Gün Yine Seviyorum Seni
Bu gün...
yine seviyorum seni.
Dün gibi değil,
daha bilerek,




-
Kasım Akçay
-
Fulya Aras Koca
Tüm YorumlarDünyada bir tane Hayat Hanım olsaydı kahrı çekilirdi Nimet Hanım ,o kadar çekilmez hayat hanımlar var ki!
"Nedir şu hayattaki en büyük kazanım?" sorusunun benim için cevabı hep aynı olmuştur. Dost. Evet hayata olabilecek en büyük kazanım dosttur efendim. Canının yanına candaş olacak bir dost, ki böylesinin değeri bin ömre bedeldir. O dost ki haldaşındır, sırdaşındır, ruhunun ve dimağının doygunluğudur, ...