KIRILMA NOKTASI
VİVALDİ’ nin MEVSİMLER adlı yapıtı doluyor kulaklarıma, bilgisayarımdan.Çok gürültülüleri dışında,hemen her tür müziği seviyorum.Ne ki, klasik müziği tümünden daha çok seviyorum.
Yeni evimize taşındık.Bu gece,bir hafta olacak,bu eve geleli.Yaşadıklarımı-yaşamak zorunda bırakıldıklarımı düşünüyorum.Yüreğimdeki sızılar,acıların tortuları,isyanlar,hırçın darbelerle,vuruyor ruhumun en derin yerlerine.İçimin çığlıkları susmuyor.Ömrümün sonuna dek te susmayacağını,dayatmalara hep başkaldıracağını,çok iyi biliyorum.
Evet,yeni bir eve taşındık.Ama nasıl? Günlerce ev araştırdık.Ben internetten,Şerife,sokak-sokak,mahalle-mahalle yürüyerek.Çok ev var kiralık ya da satılık.Ama o evlerin her türlü koşulları,bana uymuyordu.Ya apartman bahçesi,daire girişleri,ya da ev içi alanlar,balkon-banyo-oda kapıları tekerlekli sandalyeyle girip çıkmama,hareket etmeme uygun değildi.
Benim için bu dünyada
en önemli ve değerli
ben olmalıyım değil mi
ama hiç öyle yapmadım
oysa yapmalıydım
sanki doğmamın ve yaşamamın
Kahverengi bir hüzün var
içimde
kahve tadında değil
yanar döner
yaprakların ezgizi
sisli dönemeçlerde
Hiç aklımda yoktun oysa
okyanus dalgalarıyla vuruyorsun yüreğime
büsbütün yağmur kesiliyorum seni düşününce
boynundaki zincirler kırıyor kolumu kanadımı
umarsızlığın ardından adım hüzün oluyor
öteki yarısıyız bütünün aynı yolumuz
İSKELEDE
İskeledeydim. Akülü sandalyemle, binbir güçlük ve korkuyla çıkabilmiştim oraya. Sonuç: Muhteşemdi. Her tarafımda, deniz vardı. Aslında, yarım ada gibi, üç yanımdaydı deniz. Ama ben arkamı karaya döndüğüm için, her tarafımdaydı. Hatta: Kendimi, denizin içinde duyumsuyordum.
Koşuyordum, bir uçtan, öbür uca. Dalgaların, kıyılara koşması gibi. Bağırış çağırış atlıyor ve yüzüyorlardı çocuklar, gençler, insanlar. Atlarken, bizleri de ıslatıyorlardı. Uzakta duruyordum onlardan. Arabamın ve telefonumun ıslanmaması gerekiyordu. Yoksa, umurumda olmazdı ıslanmak.
Uçsuz bucaksız, Akdeniz’imin içindeydim işte. Tonlarca mavi-koku-ses kucaklıyordu beni. Bir deniz kızı olduğumu düşlüyordum. Upuzun, dalga dalga saçlarımı. Altın taraklarla tarıyordum, bir Yunus balığının sırtında dolaşarak. Kocaman gemilerle yarışıyordu Yunusum. Ben aşk şarkıları söylüyordum.
Sesimi duyan, yakışıklı bir prensle, gözgöze geliyorduk. Mavilerimiz, birbirinde eriyordu. Yüreklerimiz de… Elini uzatarak, beni çekip almak istedi prens. “ Kaç Yunusum.” Diye fısıldadım. Mavi derinliklere dalıverdi Yunus.
Prensle gidemezdim. Yasaktı karada yaşamam. Yoksa kalbim bir köpük olacaktı. Köpükler: Aşklarının peşinden giden, deniz kızlarının yürekleri değil miydi zaten? Kalbimde, anlatımsız bir yangın başlamıştı. Yasaklar çiğnenmek içindir. Ve ben aşksız-sevgisiz yaşayamazdım.
İSKELEDE
İskeledeydim. Akülü sandalyemle, binbir güçlük ve korkuyla çıkabilmiştim oraya. Sonuç: Muhteşemdi. Her tarafımda, deniz vardı. Aslında, yarım ada gibi, üç yanımdaydı deniz. Ama ben arkamı karaya döndüğüm için, her tarafımdaydı. Hatta: Kendimi, denizin içinde duyumsuyordum.
Koşuyordum, bir uçtan, öbür uca. Dalgaların, kıyılara koşması gibi. Bağırış çağırış atlıyor ve yüzüyorlardı çocuklar, gençler, insanlar. Atlarken, bizleri de ıslatıyorlardı. Uzakta duruyordum onlardan. Arabamın ve telefonumun ıslanmaması gerekiyordu. Yoksa, umurumda olmazdı ıslanmak.
Uçsuz bucaksız, Akdeniz’imin içindeydim işte. Tonlarca mavi-koku-ses kucaklıyordu beni. Bir deniz kızı olduğumu düşlüyordum. Upuzun, dalga dalga saçlarımı. Altın taraklarla tarıyordum, bir Yunus balığının sırtında dolaşarak. Kocaman gemilerle yarışıyordu Yunusum. Ben aşk şarkıları söylüyordum.
Sesimi duyan, yakışıklı bir prensle, gözgöze geliyorduk. Mavilerimiz, birbirinde eriyordu. Yüreklerimiz de… Elini uzatarak, beni çekip almak istedi prens. “ Kaç Yunusum.” Diye fısıldadım. Mavi derinliklere dalıverdi Yunus.
Prensle gidemezdim. Yasaktı karada yaşamam. Yoksa kalbim bir köpük olacaktı. Köpükler: Aşklarının peşinden giden, deniz kızlarının yürekleri değil miydi zaten? Kalbimde, anlatımsız bir yangın başlamıştı. Yasaklar çiğnenmek içindir. Ve ben aşksız-sevgisiz yaşayamazdım.
Al beni kollarına sevgilim
öyle soyut öpücükler istemem
yüzeysel ortamların egzotik çiçeğiyim
uyut yüreğimi buzul dudaklarınla
senden kaçarken özledim delicesine
Bakınca iç gıcıklayan dolgun göğüslerim
yürüdükçe bir o yana bir bu yana kıvrılan kalçalarım
arkamdan ıslık çaldıran Venüs örneği bacaklarım
yok ki sen beni neden sevesin
yalan gülüşlerle cilve yapamam
Görüyorsun onu gözlerimde
Promete'nin yaktığı ateş
karanlık soğuk gecelerde
hiç sönmeyen güneş
çiçeklerin sereserpe uzandığı
yumuşacık gizemli öpüş
NAYLONLANMIŞ CAMLAR
Gecenin sessizliğini,online dinlediği slow radyonun, hüzünlü şarkıları tamamlıyordu.Hep yumuşak-duygusal müzikleri sevmişti genç kadın.Çocukluğunda bile,yalnız kaldıkça,hüzünlü şarkıları söylerdi kendi-kendine.
Evindeydi.Odasında,bilgisayarın başında.Göz gezdiriyordu etrafına.Gönlünce güzelleştirmişti her şeyi.Kırmızı tül perdeler.Boncuklarla-pullarla işlenmiş yatak örtüsü.Siyah yatak odası takımıyla,tam bir kontras yapmıştı.Klasik ve modern tarz çok uyumluydu.
O hep güzellikleri,kaliteyi sevmişti.Elinde değildi,çok seçiciydi her şeyde.Temiz-düzenli-uyumlu-özenli olmalıydı, kendisi ve yaşadığı yer.
Bir şarkıyı dinlerken,dalıp gitti,elini yanağına dayayarak.Geçmişe uzandı,anılarda kayboldu.
Yıllarca iki kardeşiyle paylaştığı,sonra da,yalnız kaldığı odasını düşündü.Bir apartmanın 4. katındaydı evleri.O eve ilk gittiği andan beri sevememişti.24 yıl boyunca da,o duygu kaybolmadı içinde.
Yaklaşık üç yıldır tanıyorum kendisini...
tam bir insan evet tam bir insan.
her hücresi sevgiyle yaratılmış sevgi abidesi muhteşem bir yürek...
umudu görmek isterseniz, Nilgün Acara bakınız.
sevgiyi görmek isterseniz yine ona bakınız.
bir insan nasıl olmalı diye dşünüyorsanı ...
Seni merak ediyordum. Şiirde ustalaşmışsın; kutluyorum.