Nilgün Acar Şiirleri - Şair Nilgün Acar

Nilgün Acar

Bir şeyler eksik hayatımda
kalabalığın içinde
inanılmaz bir yanılsama
ışığımın ve sıcaklığımın yanında
sen yoksun
herşey eksik

Devamını Oku
Nilgün Acar

Y A Ğ M U R
Ağzımda kahve tadı ve kokusu.Penceremin camlarında,yağmur damlaları.Ne çok seviyorum yağmuru? Eylül,yağmurlarla gelmişti.Bu gün 5 Ekim.Hala ara ara yağıyor yağmur.Aklıma,Gabriel Garsia MARQEZ’in YÜZYILLIK YALNIZLIK Romanı geldi.(İsmin yazılışında,hata olabilir.) Orada da,haftalarca-aylarca-yıllarca durmaksızın yağmur yağıyordu.O romanı okurken de hep aklıma,RAVEL’in BOLERO’su gelirdi.İkisinde de aynı tema,gittikçe artan katılımlarla yoğunlaşıyor.Çağrışımlar işte.İnsanı olmadık yerlere götürüyor.Yağsın yağmur.Son günlerin yağmurları,usul ve sakin değil.Fırtınalarla geliyor.Savuruyor önüne geleni,oradan oraya.Birkaç dakikada,seller oluşuyormuş.Dönüşüm kolay değil.Mevsim dönüşüyor.Sancılarla,hırçınlıklarla.Mevsim de olsa,yerini diğerine kolaylıkla vermiyor.İlle bir savaşım.Seviyorum yağmurları.Kendi yağmurlarımı da,doğanınkini de.Ve bir şeyi severken de,hep ikilemlerde kalırım.Yağmur,doğa ve bizim için gerçekten çok gerekli.Hele son günlerde,Türkiye çöl olma tehlikesiyle karşı karşıya.O,çok uzun olmayan geçmişte,ormanlarla yemyeşil olan ülkem,çöl mü olacak? Hayır olmasın.Yağsın yağmurlar.Ama insanların evlerini sular basmasın.Seller alıp götürmesin her şeyi.Yağmurun yağışından haz-mutluluk alırken.Utanırcasına da,su baskınlarında,sellerde acı çeken insanlar geliyor usuma.Ve lütfen,kimse acı çekmesin,güç durumda kalmasın,dileklerinde bulunurum.Dakikalarca,saatlerce seyrederim yağmuru.Bazen aşağıya,kafeteryaya iniyorum.Pencerelerden,damlaların taşlara düşerkenki,hareketlerini izliyorum.Küçücük damlalar,gittikçe büyüyen halkalar oluşturuyor.Düşlere sürüklüyor beni.Koskoca okyanuslar da,minik damlaların birbirine tutunmasıyla,bütünleşmesiyle,dev bir yaşam zinciri yaratmıyor mu? Yüzmesini bilmezsen,düşler okyanuslarında boğulabilirsin.Ne çok çağrışımlarım,düşlerim var benim? Birinden,diğerine savruluyorum.Tüm insanlar böylemidir? Küçüklüğümde annem,kırkikindi yağmurlarından sözederdi.Bu,genelde Nisan yağmurları için geçerliydi.Neden kırkikindi? Diye sorardım.Kim saydı anne? Sen mi? Niye saydın? Bir sürü soru sıralardım.Annemin yanıtları neydi? Anımsamıyorum. Demek ki benim için yeterli değildi.Zaten,hiçbir zaman,hiçbir şey yeterli olmuyor bana.Yüzeyin altını görmeye çalışıyorum.Ne kadar görebiliyorum bilmiyorum? Ama arıyorum işte,hep arıyorum.Ben bir göçebeyim.Kalamıyorum bir yerde,bir şeyde,bir kimsede.Arayan bulurmuş derler.Su da kalmıyor.Su muydum önceden? Belki.Şimdi,istediğim zaman bahçeye çıkıp,yağmuru doyasıya yaşayabilirim.Evdeyken ve akülü sandalyem olmadan önce,büyük bir özlemdi yağmuru yaşamak.Bir gün,iki dernekteki arkadaşlarla,pikniğe gitmiştik.Dönmemize birkaç saat kala,öyle bir yağmur başlamıştı ki.Beni hemen,korunaklı bir yere almışlardı.Beklemiştik dinmesini.Hızlanarak sürmüştü ve ben çok eğlenerek seyrediyordum.Sonra hızla,otobüslerimize koşmaya başlamıştık.Birkaç arkadaş,kendi ıslanmalarına karşın,beni korumaya çalışmışlardı.Gülüyordum sevinçle.Sonra,elime bir şemsiye tutuşturdular.Hayır istemiyorum diyerek,arkama fırlatıvermiştim şemsiyeyi.İnanamayarak,şaşkınlıkla bakmışlardı yüzüme.Yaramazlık yapma Nilgün,ıslanacaksın demişlerdi.Umurumda değil.Beni anlamıyorsunuz,ben yağmuru yaşamak istiyorum.Bir daha ne zaman yaşayacağım? Diye isyan etmiştim.Odamda,duvarların arasında,sadece düşleyebilirdim yağmuru yüzümde,saçlarımda.Ama işte,birkaç dakikalığına yakalamıştım gerçek yağmuru.Bu kısa savaşım sonucu,zaten otobüslere ulaşmıştık.O kadar mutlu olmuştum ki…Anlarda da olsa,yaşamıştım sevgili yağmurumu.Yolda da,göz gözü görmüyordu.Ama kazasız ulaşmıştık evlerimize.Şimdi,her yağmur yağışında,o özlemli yıllarım gelir aklıma.Pencere aralığından sızan,suyun ve toprağın kokusunu,derin derin çekiyorum içime.Kimse görmeden dışarı kaçacağım ve bir dakikalığına da olsa,yağmurla kucaklaşacağım.Ama çok ağrıyor böbreklerim.İyileşmem gerek.Gökyüzünün yine çok üşüdüğü ve ağladığı bir gün,dilediğimce kucaklarım yağmurumu.O da beni,sırılsıklam sarıp sarmalar.
Nilgün ACAR 05. 10. 2008

Devamını Oku
Nilgün Acar

YAĞMURU YAŞAMAK
Şu an Candan ERÇETİN çok güzel bir şarkı söylüyor. SENSİZLİK.Sözleri de müziği de harika.Zaten,en sevdiğim yorumculardan birisi.
Sevgili Anar’la,ya yolda yürürken,ya da BALIKÇILAR KAHVESİNDE.” BİR GÜN YAĞMURDA ISLANALIM.” Demiştik.Hatta Anar şaka yapmıştı. “ HEM DE EŞŞEK GİBİ ISLANALIM.” Ben de, “OLUR “ diye gülmüştüm.
31 Ekim Cumartesi günü,Anar’ın stüdyosuna gittim. Yaz sezonu için,birlikte tasarlayıp,dizayn edeceğimiz ve pazarlayacağımız özel takıları merak ediyordum. Ayrıca: Ben o stüdyoyu çok seviyorum.
Öylesine derin güzellikler var ki orada.Ben yaratımı-üretimi bildiğimden.O gizemli kokuları,sessiz ama çığlıkçığlığa fısıltıları,içimde duyumsayabiliyorum.Başka yerde sinirlenip,rahatsız olacağım karmaşıklık bile,özel bir hava veriyor oraya.
Birçok nedenden dolayı,kafam karmakarışık, psikolojim iyi değildi.Şimdi burada anlatmak istemiyorum. 30 Ekim akşamı,gerçekten çok kötüydüm.Anar’ı aradım.” Lütfen gelebilir misin? Sana çok ihtiyacım var.” Dedim ve kısaca bilgi verdim.Hemen geldi.

Devamını Oku
Nilgün Acar

YAĞMUR YAĞIYOR
Yeni evimde,bilgisayar masamı pencere önüne koyduk.Hem dışarıyı seyrediyorum,hem de çalışabiliyorum.
Günler sonra ilk kez evde kalıyorum.Alanya ya artık bahar geldi.Ben de özgürlüğün,hayatın ve baharın tadını çıkarıyorum bol bol.Geziyorum bakıcımla.Arkadaşlarıma uğruyorum,deniz kenarında oturuyorum.
Bu gece güzel uyuduğum halde,sabah onbuçukta zor açtım gözlerimi.Yılların yorgunluğu geçmedi daha.Yağmurlu hava da uyku yapıyor.Ayrıca:Temiz deniz havası da rahatlatıp gevşetiyor ve uyuyorum.
Yağmur yağıyor.Az önce epey hızlıydı.Şimdi biraz hafifledi. Yağmuru zaten severdim.Ama Alanyada,sanki bir başka güzel yağıyor yağmur.
Birkaç gün önce,arkadaşımın oteline uğramıştım.Arkadaşım Antalyada,babasının yanında.Ama kardeşi ve çalışanlar var otelde.Otelin yeri harika.Denize sıfır.Odaları bana uygun değil. Yoksa kesinlikle orada kalacaktım.Ve hiçbir şeye gereksinimim kalmayacaktı.

Devamını Oku
Nilgün Acar

YAZMALIYIM

Kaçtım.Evet,odama kaçtım.19 Mayıs bayramı nedeniyle,okullar tatil olduğundan ve öğretmenler de gelmediğinden.Kafeteryadaki sergiyi bekleme nöbetini bir arkadaşıma devrederek.Yemek sonrası,ağzımda kahve tadıyla birlikte,fırladım yukarı.Bu kez,RAVEL eşlik ediyor bana.Sadece BOLERO var sanmıştım.Sürpriiiz,dedi bana.Başka yapıtlarınıda sunarak.Gökyüzü gibi,ışıltılı bir gülümseyiş var yüreğimde,gözlerimde dudaklarımda.Çünkü,yazmak için olanak yarattım.Çaldım o zamanı.Hep iki arada,bir derede yazabiliyorum şiirlerimi,yazılarımı.Bana mutluluk nedir? diye sorsalar.SEVGİ VE Y A Z M A K derim.Sait Faik’e,varlığımı karesiyle çarparak katılıyorum.”YAZMASAYDIM ÖLECEKTİM”demişti ya.O belki gerçekten,belki de mecazi anlamda söylemiştir.Ama ben,gerçekten varolamazdım.Düşünemiyorum bile.Ardımda bıraktığım yıllara baktığımda.Her tarafı incecik,kaygan camlarla kaplı,derin mi derin bir uçurumun dibinden çıkarak,bu günlere ulaştığımı görüyorum.Kimse görmüyordu,bilmiyordu,inanmıyordu.Ben biliyordum,tek kendime tutunarak,o sonu yok gibi görünen cam uçurumdan,çıkabileceğimi.Sözcüklerim vardı,tadına doyulmaz oyunlar oynadığım.Hayatla,dünyayla,evrenle bile dalga geçtiğim.Dudaklarımdaki gülüşlerle,gözlerimdeki yaramaz ışıklarla,meydan okuduğum.MEYDAN OKUMAK! ! ! Sanırım benim özetim bu.Kocaman bir H A Y I R! ! ! çekebilmek.Sözcüklerim,yani oyuncaklarım.Bilinçsizdi önceleri.Şeker,süt,ciklet ve çikolata tadındaydı.Başka dereleri,çayları,ırmakları,nehirleri bilmeyen,küçücük bir akıştı kendi halinde ve yolunda.Şimdi,tüm tatların,doyumların ötesinde,tanımsız bir haz.Doğanın,evrenin tüm seslerini,dayanılmaz çağrılarını,taa en derinde duyumsayarak.Hem onlara karışan,hem de,yine kendi yolunda bir akış çağıl çağıl.Sen hep yazmalısın diyorlar bana.Evet,son soluğuma dek yazacağım.Tüm savaşımım bunun için diyorum.Ve aklımdan da geçiriyorum.KENDİME BAŞKA ŞANS TANIMADIM VE TANIMIYORUM Kİ.Benim en güzel armağanlarımdan birisi,yazabilme yetisi.Tüm armağanlarımla birlikte,en iyi biçimde değerlendirmeye çalışıyorum.(BOLERO 2. KEZ, AZDAN BAŞLAYARAK.SÜREKLİ KATILIMLARLA ÇOĞALIP,HIZLANARAK,SOLUK SOLUĞA YÜREĞİMDE.) Çoğu kez üzülüyorum.Aklımda,şiir-yazı yazma istemi varken.Bambaşka şeyler yapmak zorunda kaldığıma ve zaman bulamadığıma.Hayatın gerçekleri,o işler.Ama benim de bir gerçeğim var.Yani,varolma nedenim.Duvardaki Atatürk portresininin gözlerine bakarak.”Değiştirmeliyim her şeyi diye mırıldanıyorum.Evet,değiştirmeliyim.Usul ve emin adımlarla,o yoldayım.Bir arkadaşım:6 saatte yazdım şiirimi demişti.Birçoklarından da duyuyorum.Ya da okuyorum,günlerce-aylarca çalışılıp,uğraşıldığını.Benim,6 saat uğraşmaya hem zamanım yok.Hem de sıkılırım.Geçerim bilgisayarın başına.Görünmeyen bir el dolaşır usumda,yüreğimde.Büyülenirim sanki.Akıp gelir sözcükler.Bambaşka bir boyuttayımdır.Oyun kısa sürmek zorundadır.Kesin ve net.Oynar,biçimlendirir,bitirir bırakırım. O Y U N.Yaşamın kendisi bir oyun-yorum değil mi? Oyuncaklarımı çok seviyorum.S Ö Z C Ü K L E R İ M İ. Teşekkürler ey yüce yaratıcı.Teşekkürler doğa anam.Ben hep YAZMALIYIM.YAZMAK,MUTLULUĞUN RESMİNİ ÇİZİYOR YÜREĞİME.BEN DE,DUDAKLARIMDAKİ GÜLÜŞLERLE,HAYATA ÇİZİYORUM.
Nilgün Acar
20. 05. 2008

Devamını Oku
Nilgün Acar

YÜZÜ YOKTU

Aysız gece,her şeyi yutan,kapkara bir ırmak gibi akıyordu.Göreceli olarak sessiz,sinsi ve pusudaydı.Milyonlarca-milyarca yüreğin çığlıklarının karışımı bir sessizlik.
Genç kadın yatağında,bir eliyle ağzını kapatmış,bir eli yastığında,öylece uzanıyordu.İçinde volkanlar patlıyordu ve mağma süzülüyordu gözlerinden.Ara sıra olduğunca,dibe vurmuştu.Uzay boşluğunda,bir başına duyumsuyordu kendini.Ipıssız,buzul çağlarındaydı sanki.
Anne karnında bir cenin gibi kıvrılmıştı.Ellerine baktı.Bomboştu.Gözlerini kapadı.Bir düş,bir hayal canlandırmaya çalıştı.Şaşkınlıkla irkildi.Yüzü olmayan bir omuz,salt bedendi,başını koymak,sarılmak istediği.
Aman tanrım! diye fısıldadı.Artık hiçbir yüz-yürek düşünemiyorum.Düşleyemiyorum,resimleyemiyorum.Neredeyim ben? Var mıyım? Canım tüm boyutlarıyla acıdığına göre,varım.Ama artık yüzü-yüreği olmayan bir beden,salt bulduğum düşümde bile.

Devamını Oku
Nilgün Acar

Nötron bombası gibi
dış yapıyı bozmadan
iğrenç
yalanlarınızla
içimdeki canı
yok ettiniz

Devamını Oku
Nilgün Acar

BEN SOKAKLARDAYIM. HAYATIN KALBİNDEYİM.
YA SİZ NEREDESİNİZ?
Evet, Alanyada Obagöl Mahallesinde. Uzuun bir sokakta, kaldırımda stand açtım, çalışıyorum. Satış yapmak için, müşteri bekliyorum. Sağ arkamda, diğer komşular, durmaksızın konuşuyorlar. Konuşmaları izlemiyorum.
Önümdeki caddeden, her türlü motorlu araç geçiyor. Az önce çöp arabası, tam da önümde durdu. Midem hala alt-üst. Kötü kokulara dayanamıyorum. Çocuklar, çığlık-çığlığa oynuyorlar. Çocuklar, farklı bir dünya. Çoğu kez, bizlere ayna. Artık, ne görebilirsek?
Bu gün, işe gelip-gelmeme konusunda kararsız kaldım. Hava bir bulutlanıyor, bir açıyordu. Hala da öyle. Rüzgarın esmesi, benim için kötü. Daha tam iyileşmedim. Neyse, montumu giydim. Herşeyi göze alarak ve önlemleri de hazırlayarak, geldim işime.
Yağmur yağarsa? Önce, kalın çöp poşetiyle, bilgisayarımı, sarıp-sarmalayacağım. Sonra: Masa örtüsünü, dört bir yandan yukarı kaldırıp, Satılacak ürünleri koruyup. Kendim de, sol ilerimdeki lokantaya sığınacağım. Bakalım neler olacak?

Devamını Oku
Nilgün Acar

Buraya kadarmış yolumuz
bırakıyorum ellerini
ömür boyu diye tutmuştum
dört mevsim bellemiştim
yemyeşil gözlerini
ekip dikmiştim durmadan yorulmadan

Devamını Oku
Nilgün Acar

GÜNLÜĞÜMDEN- 7
Çok öksürüyorum Tutku. Öksürük nöbeti gelince, tüm gücüm tükeniyor sanki, öylesine halsizleşiyorum. Artık hep yorgunum.
İşteyim. Yine bir Pazar günü. İnsanlar, gezmeye-eğlenmeye-alışveriş yapmaya-yemek yemeğe-birşeyler içmeye ya da sinemaya gitmek için geliyorlar. Ne güzel? Aile tablolarına bayılıyorum.
İnsanları inceliyorum, her zaman olduğu gibi. Öyküler yakıştırıyorum, saniyeler arasında. Acaba gerçek öyküleri de, aynı mı? Ve herkesin öyküsünü bilmek, olası mı? Bilmiyorum. Sahi, biz neyi biliyoruz? Bilmek istediğimizi. İlerisinden korkuyoruz. Beyninin, en fazla %3’ü kullanabilen (O da en dahi’si.) bir yaratıktan ne beklenir ki?
Daha evrimleşeceğiz. Şimdilik bu kadarına izin veriliyor. Dinler bile hep korkutma, ceza ve ödül üzerine empoze ediliyor. Çünkü insan,korktuğu şeyi yapmıyor. Cezalandırılmak istemiyor. Ve hep ödüller bekliyor. İnsanlık, çok geç büyüyor. Kendine ve evrene, onarılamayacak zararlar vermese bari. Bu boyutta olmasa da, geçeceğim başka boyutta Bunu göreceğim. Belki geçtiğimiz o boyutlarda, insanlığa yardım edebileceğiz. Kapasitemiz-sınırlarımız-yetilerimiz artacak. Şimdiki zamanımızdan önce tekamül edenler, yardım ediyorlardır bizlere de. Ben, hep hissediyorum. Görünmeyen birilerinin ya da bir şeylerin bana yardım ettiğini. Hem de öyle güçlü duyumsuyorum ki…
Buraya, çocuklar güle-oynaya gelip, ağlayarak ya da surat asarak gidiyorlar-gitmek istemiyorlar. Bu gün en dikkatimi çeken olay: bir-birbuçuk yaşlarında minicik bir bebek. Hem yürüyor hem de çok kötü ağlıyordu. Belki konuşamıyordu bile. Cinsiyetini de anlayamadım. Belirgin giydirilmemişti ve önemi de yoktu. Anne-babası,çağırdı bir süre. Bebek, büsbütün küstü.Geri döndü, biraz gitti. Yere oturdu, salyangoz gibi kıvrıldı. Başını kaldırdı ve içli içli ağlamaya başladı bu kez. Çok tatlıydı ya. Onu kucağıma almak, sakinleştirmek ve ne istiyorsa? yapmak geldi içimden. Sonucu göremedim. O anda, ya müşteri geldi, ya da birisi bana bir şey sordu. Tekrar baktığımda: Bebek ve ailesi yoktu.

Devamını Oku