Gülüşü dağ kekiği kokulu sevdiğim,
Yağmur hangi makamda ağlar, bilir misin
Uçsuz bucaksız yokluğunda?
Şilanlar nasıl boynunu eğer,
Cılız su kenarlarında?
Annem anlatırdı eskiden
uzun kış gecelerinde,
ve bazen masalca.
Dağa vuran adamlar var derdi yüreğini.
ölmek için aşkı seçen,
ve yüreğindeki aşkı,
KISMET
Kimsesiz bir keman yayını çekiyordu;
Issızlığa vurmuş bir gecede.
Şehirler arası bir ayrılığa gebeydi zaman.
Ve mahzene dönen gönlümde,
Yalnızlığımı közledim her gece.
Pembe tenli zamanların nihayetlenmesine doğruydu.
Biten diğer aşklar gibiydi gidişin.
Acını değil, kokunu bırakmıştın bende,
kaybolurken gri bir gecede.
Kokun...
zamanla tutkuya dönüşen kokun,
Kulağımın nefes alması gibiydi sesin,
bir okaliptus serinliğinde ve mavi tabanda.
Soğuk bir kış gününde,içimi ısıtan
sıcak bir çay gibi.
Hani sahile vuran dalgalar vardır ya;
arkasından meltem esintisi getiren
Kırklar Dağı'nın eteklerinde,
Kulaklarımda Suzan Suzi nağmeleri.
Dudaklarımda müstehzi bir tebessüm...
Karşımda moderniteye direnen
Ve uzun dünlere uzanan Hevsel Bahçeleri...
Fısıldadım yarimin kulağına.
Dedim ki;
Ey yar!
Yorulmaz benim güneşim
Tanrılar yoldaşım
Taktın ya aşkın tacını gönlüme
Anadolu ve Mezopotamya'nın
Beyaza sevdalı kadınıydım ben.
Doğduğumda başladı bana zulüm.
Ses tellerimi tanık tuttum suskun haykırışlarıma.
Ağıtlara yatırdım acılarımı bir cumartesi günü.
Öznesi değildim hiçbir savaşın,
Bulutlar yağmur taşır sanırdım
Melankolik yüreklere.
Nerden bilirdim zehri de yüklenip saçacaklarını,
Bir bahar vakti Halepçe'nin üzerine
Yaşam Bir oyun sahnesidir.
W.Shakespeare.
Ne çok rol varmış evrende bürünecek,
Rüzgarın ılık elleri yanağıma dokunup,
Kaçtığında anladım.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!