Naime Özeren Şiirleri - Şair Naime Özeren

Naime Özeren

Merhaba Değerli Okurlar,

Bu gün, bu köşeden yüreklerinize dokunmaya çalışacağım yazımda sizlere cumhuriyet coşkusuyla seslenmek isterdim. Çünkü yıllarca öğrencilerimin minik kalplerine vatan, bayrak, Atatürk, cumhuriyet, özgürlük kavramlarını işlemeye çalıştım bir nakkaş gibi özveri ve sevgiyle. Çünkü bir eğitim emekçisi ve emeklisiyim

Elbette milletçe kaybımız ve acımız büyük. Önce şehit haberlerimiz, ardından can kaybı yüzlere ulaşan Van depremimiz.Düşünüyorum da; bu millet ilk defa mı böyle büyük acılar yaşıyor? Terörle yeni mi tanışıyor? Bu, yaşanan ilk deprem mi ülkemizde? ...17 ağustos Marmara depreminde resmi açıklamalara göre ölenlerimizin sayısı 18 bin kişiydi. Hemen ardından 30 Ağustos Zafer Bayramı geldi. Törenler iptal mi edildi?

Devamını Oku
Naime Özeren

OLDU MU YANİ
Urla’ yı çok severim. İskelesi, Çeşme altı ve koylarıyla, tarihi ve otantik dokusu ile bekâretini korumaya çalışan bir Ege ilçesi. Ilıman iklimi, organik pazarları, tertemiz denizi ve kente yakınlığı ile yazlıkçıların gözdesi. İzmir’ de yazlık lüks değil, gereksinim sanki. Şehrin yoğun trafiğinden ve bunaltıcı sıcağından kaçtığımızda gidebileceğimiz bir fakirhanemiz var. Fakirhane ne ki? Aslolan gönüllerin zenginliği değil mi? Hele sabah serinliğinde martı çığlıkları, kuş sesleri arasında yürümek bir başka güzel. Galiba biraz dikkatli bir gözlemciyim. İşte bir yürüyüş izlenimim. Ben gördüğümü yazdım. Yine de karar sizin…


Yazlıkta, yürüyüş yolumda bir taş ev vardı şirince. Denize inen dar yolun başında bir levha vardı. “Sevda Sokağı” yazıyordu sadece. Takılmıştım bu isme… Fazla büyük değildi ev. Tek katlı fakat genişçe. Arka bahçesinde yaşlı ceviz ağacı, davetkâr bir asma altı. Denize bakan geniş balkonda rengârenk, çeşit çeşit rüzgâr çanları yılların sevda masallarını anlatırdı, ahh… Duvarların dili olsaydı.

Devamını Oku
Naime Özeren

Babam, şanlı bir Kore gazisiymiş
Anam bir zemheri ayazı doğurmuş beni
Ana, vatan gibi kokarmış Eşref
Vatan da ana sütü gibi helalmiş
Öyle mi?
Anam ben doğarken ölmüş

Devamını Oku
Naime Özeren

Bir veda töreni vardı Güney Deniz Saha’da,
Vedalar içimi acıtır aslında.
Denizlerimizin sadık bekçileri
Kahraman deniz kuvvetleri
Üzerlerinde merasim kıyafetleri
Ve en vakur duruşları ile karşımızda…

Devamını Oku
Naime Özeren

Düşler Sokağı’nda garip giyimli bir adam
Bağdaş kurmuştu köşebaşına,
Düşlerini satıyordu.
İnsanlar oturup yanıbaşına;
Anlat diyorlardı, anlat bir daha.
Hayır diyordu adam,

Devamını Oku
Naime Özeren

Benim düşlerim buz gibi soğuk.
Odamda ateş-ocak yoktu çocukken,
Soğuk havaları sevmeyişim bu yüzden.

Benim düşlerim sırılsıklam, ıpıslak.
Kar suları çekerdi ayakkabılarım,

Devamını Oku
Naime Özeren

Bir söz dolaşırdı eskiden halk arasında:
Kızların tarihine bakılır derlerdi,
Erkeklerin coğrafyasına.
Demode oldu artık o fikirler,
Mazide kaldı romantik aşklar,
Duygu yüklü sözler, şiirler, filmler…

Devamını Oku
Naime Özeren

Merhaba,
Ben, evin ortanca oğlu Ali
Bilseniz bu yüzden başıma neler gelmedi:
Bir koşu bakkaldan ekmek alıver Ali
Odan darmadağınık toplamalısın
Kardeşine örnek olmalısın Ali…

Devamını Oku
Naime Özeren

Merdiven köy’de bir tekke vardı çocukluğumda,
Üç adam boyu taş duvarları vardı bahçenin.
İçinde şato gibi kocaman bir bina;
Bodrum katı zindanmış güya,
Suçlular cezalandırılırmış orada.

Devamını Oku
Naime Özeren

Onunla tesadüfen tanıştım. Bir yürüyüş sonrası parkta dinleniyordu besbelli. O gün çok yorgundum herhalde. İyi fikir dedim kendimce. Ben de oturup dinlensem biraz. Aslında hiç âdetim değildir yürürken tempoyu kesmek, mola vermek. Bir an evvel eve dönüp duş almak isterim, terim soğumadan. Oturduğu banka iliştim eğretice, hemen kalkacakmış gibi. Saçlarına aklar düşmüştü. Yüzünde yılların bıraktığı derin izler vardı. Gözlerinde bilinmez bir hüznün gölgesi. Göze çarpan bir ayrıntı yoktu görünümünde. Sadece konuştukça anlıyordunuz iç dünyasının zenginliğini. Kısa bir tanışma seramonisi. İsim, meslek, oturulan semt derken, dönüp sordu birden. Çocuklarınız var mı? Var dedim. İki tane. Ya sizin. Benim de iki tane dedi. Sonrası…Sonrası çorap söküğü gibi geldi işte.

Evlatlar can, torunlar canının çekirdeği. Büyükler güvenilir bakıcı. Bazıları daha az güvenilir demek ki. Neden mi? Anlatayım peki:
Sabah geliyorsun, çocuklar uykuda. Kapıyı çalıyorsun yok, telefon ediyorsun yok,
İçeri giremiyorsun, çünkü sende de anahtar yok. Çaresiz oğluna telefon ediyorsun.” Ben şimdi ararım anne uyanınca açarlar çocuklar sana kapıyı” diyor oğlun. Yüzme havuzlu lüks villanın bahçesinde bekliyor, bekliyorsun. Gözlerin havuza dalıyor. Gençliğine dönüyorsun. Onları büyütürken çektiğin eziyetler. Birinin elinden tutmuş, diğerini kolunun altına sıkıştırmış koşa koşa işe gidiyorsun. Onları kreşe bırakacaksın. Akşamüstü dönüp alacaksın. İlk, orta, lise derken çocukların üniversite hazırlıkları. Mezuniyetleri, işleri, eşleri. Sanki bir masal gibi… Havuzun mavi sularında çocuklarının masum simaları dalgalanıyor, dilsiz, sessiz…
Elin çocuk bakıcıları ellerinde anahtarıyla çalıştıkları eve girerlerken sen, torunların uyanıp sana kapıyı açmalarını bekliyorsun. Komşuların meraklı bakışları altında eziliyor, eziliyorsun.

Devamını Oku