Şehir keşiflerle alt edilmişse sen tarafından
kaldırımları yenik düşmüşse tabanlarına,
şiirinin bir dizesi kazılmışsa tırnak ile meydana,
özgürlük anıtına dikmişsen bir kırmızı karanfil,
soğuk demirlerde büyütmüşsen sevgilerin en güzelini yaşadın derim ben sana sabahın ayazında
lanet birisindir o vakit...
yağmurdan ıslandı gün
sırılsıklam oldu kaldırımları
şehrin
ağaçların yanaklarından
bedenlerine süzülen
binlerce damla var
Yağmurla gelen bir günden binlerce selam olsun sana, yollarda sekerek geçen insanlar arasından geçtim, suların sellere dönmediği durgun bir şekilde yol kenarlarından aktığı derelerden geçtim, ayakkabımın üzerine sıçrayan su damlalarına baktım çiğ düşmüş yaprak misali göründüler birden. Sonra insanlara baktım, ellerinde şemsiyeler birbirlerine çarpmamak için –ki bazende çarpıyorlardı- dar kaldırımlarda hızlı ve çevik hareketlerde bir yerlere gitme telaşındaydılar, bu da nerden çıktı der gibi bakıyorlardı yağmura bazıları. Yol kenarına dizilmiş iki üç şemsiye satıcısıyla karşılaştım, aklıma çocukluğumdaki görüntüler geldi birden. O zamanlar yaşadığım mahallede yollarda asfalt yoktu, kaldırımlarına parke taşları döşenmemişti, her yağmur yağışında ortalığa onlarca, yüzlerce solucan çıkardı, kurbağalar sıçrardı arada bir sağdan soldan, sadece yağmur yağdığında çıkarlardı ya ben hep yağmurla beraber onlarında yağdığını düşünürdüm o vakitler, şimdide şemsiye satanlar için bunları düşünüyorum garip bir benzerlikleri var.
Yürümeye devam ettim, yol kenarında çıplak ağaçlar vardı. Aslına bakarsan daha ağaç olamamış iki metrenin biraz üzerinde ağaç fidanlarıydı. Yandan bakınca uzun bir orman gibi görünebilir diye düşündüm de olmadı çünkü yolun soluna ağaçların sağına parkeden araçlar yüzünden böyle görmek zor oldu. Ağaçlar arabaların renk çümbüşleri arasında kimliğini silikleştirip yitmişlerdi. Gerçi araya dikilen sokak lambalarının direkleri de ağaçların sürekliliğini engelliyorlardı ya arabalar daha çok detay yaratıyorlardı görüntüde.
Kamburu çıkıyor toprağın artık, üzerine örtülen bu kadar demir, bina, asfalt, arabalarla nereye kadar dayanır. Onunda yağmuru teninde hissetmeye ihtiyacı var diye düşündüm birden, sonra toprağın yağmurla ıslandığı coğrafyalar aklıma geldi gitmenin en güzel düş olduğunu hissettim nedense.
Yağ saçlarımdan tenime
Bak yüzümü sana döndüm
Sağanak sağanak yağ
Gözlerim senden başkasını
Görmesin
Yüzümden akarken
Sana yaşam diyorum
Ak artık gözlerimden yüreğime
Bak
İçimde eksikliğinden kaynaklı
Depremler oluyor
Faylar oluşuyor her bir hücremde
her sevda ve aşk yeni BENler doğuruyor
ve her yeni doğan BENlik
yeni birilerini doğuruyor, büyütüyor, yüceltiyor.
Sonra terk edip gidiyorlar seni
Bugün,
tersine düşler kurdum,
sırtımı akıp giden zamana,
yüzümü
tekrar bu hayatta olmak isteyenlere döndüm.
Umarsız görünseler de
günler üşüyor
geceden devir eden sensizliklerle.
geceler,
ufuk çizgisinde kaybolan
bulutlara dönüyor
tanyeri ağardığında
gün,
hep gülüşle teslim etmiyor kendini geceye
gece,
hep çiğ taneleriyle başlamıyor güne
tanyeri hep kızıl olmuyor,
saatler hep aynı ilerlemiyor günün içinde.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!