''Farkediyor musun gece ağlıyor,olanca hüznünü döküyor sokaklara; aşkları vuruyorlar.''
Sis çökmüş şehrin üzerine.Başımı alıp gitmek istiyorum,kaçmak istiyorum.
Aşkları vuruyorlar.
Küçük bir çocuk kar altında,çırılçıplak ayakları.
Sonra düşüyor sendeleyerek.Zamanım tükeniyor,korkuyorum.
Aşkları vuruyorlar.
Ayrıldık...Ben şimdi bu dar sokakta ellerinde karanfiller, yağmur altında bir adam.
Ve adam biliyor şu an kiminle sevişiyorsun.
Tuz kokan bu liman şehri ve yalnızlık senden ona veda armağanı.
Şehir hatları vapurları senin için ağlıyor her gece çığlık çığlığa.
Ayrıldık...
Üstelik bu koca şehir şahit ayrılığımıza.
Felaketim gözlerin olacak demiştim...Şimdi mevsimler birbirine karışıyor ve hep gece.Gözlerin...yok.
Ben sigara izmaritlerinden yollar yapıyorum kendime.Ve uğradığım bütün parklarda adını anıyorum.Soranlara eski bir sevgiliyi yad ediyorum diyorum; gülümseyerek.
Oysa hep acıtıyorum,hep acıtıyorum içimi.Cebimde parçalanmış,kırık bir anahtarlık taşıyorum kalp şeklinde.Yani senin bana verdiğin,benimse senden aldığım ne varsa hepsini.
Bir çocuğun misketlerine duyduğu bağlılık gibi cebimden hiç çıkartmıyorum.Gittiğim sinemalarda seni arıyorum.Oysa seninle sinemaya hiç gitmedik biz.Yaşayamadığımız düşleri yaşıyorum belki de.
Sonra sigaram bitiyor,yönümü kaybediyorum...Telefonlarım susuyor.
Susuyor gece.Susmayı bile özlüyorum seninle.Düşlerime geliyorsun yine en sevdalı halinle.Sevişiyorsun ve hep yaptığın gibi,gidiyorsun.Yoksun.Takvimlerde tarihler hızla değiştirdi kendini.
Cehennemden yeni çıkmış gibi alev alevdi saçları.Boğucu bir Ankara akşamında kaybettim gözlerini...Şimdi yüzümde eski zamanlardan kalma bıçak izleri,dolaşıp duruyorum İstanbul sokaklarında.
Ben serseri bir sokak köpeği,sen savrulmuş bir gelincik çiçeği.Nasıl olsa bulamayız birbirimizi...
Kaybedilmiş anlara...siyah beyaz fotoğraflara...
Düş gördüğüm zaman tüm eski fotoğraflar gelir karşıma.
Gördüğüm her fotoğraftaysa yüzün silinmeyen bir tasvir,geceleri düşlerime gelen ve ağlayan.
Issız koylarda yabanıl bir balıkçı takasıyım bazende.
Işıksız sokaklarda bir ateş böceği.Ama,tek başımayım.
Rus ruleti oynuyorum tek başıma.Elimdeki silahın üç kovanı boş çıktı; geri kalan üç yuvanın birinde tek mermi.Elimde solmuş fotoğraflar.
Gözlerim yüzünü son kez görüyor.Ve son sigara paketleri tükeniyor hızla...
Ne kadar da güzeldin dün gece,ne kadar yakışmıştı beyaz tüller bedenine ve elinde taşıdığın kırmızı gelin çiçeği.Bir kez daha tetik düşürüyorum.
Bir sigara daha yaktığıma göre daha vaktim var.İdama giden o dostta son kez içmişti bu sigaradan...
Hep anılar,hep düşler peşisıra.Yağmurlar başlamadı bir türlü.Oysa Ekim sonbahar demek.
Yağmur.Doğmamış çocuğumuza koymuştuk bu ismi.
Çelenk gönderme cenazeme...Ellerinle toprağıma dokun; dudaklarında eski bir şarkı.
Kapatmadan gözlerimi son kez sesini duyayım.Yağmur altında unutulmuş bir sokak köpeğiyim ben.
Çelenk gönderme cenazeme...
Tut ellerimi.Uzanıp öp kurumuş dudaklarımdan.Vahasız bir bedeviyim şimdi çöl ortasında kalan.Zamanı tükenen bir ötenazi hastası.Bileti olmayan tren yolculukları getirdim sana bir de cama vuran yağmur izleri.
Düş görmüyorum haftalardır.Farketmiyor da zaten artık.
Ellerimi tut.Gece yağmurlarında yıkanan yıldızlar getirdim kapına, hikaye kitaplarında hiç geçmeyecek bir öykü, bir de İstanbul'dan yadigar bir gümüşi saç teli getirdim.
Lüzumundan fazla çekilmiş bir aşk acısı armağan sana cebimde taşıdığım.Fesleğen kokusunu severdin en çok.Gizli bir bahçede yetiştirdiğim fesleğenleri getridim.Kalp sızısı,mavisini denizin,pul pul yakamozlar,son sevişmemizden kalan parmak izlerini getirdim vücumda kalan.Yani artık yaşamayacağım ne varsa hepsini...
Tutunamayan bir trapezci gibi düşüyorum yaşamdan.
Ellerimi tut...son kez.Ve bir veda öpücüğü koy dudaklarıma.Son kez...ellerimi tut...
Martılar gelip duruyor kapıma.Seni soruyorlar.Yoksun diyemedim,üzülürlerdi.
Dönecek dedim,yağmurlu bir sonbahar akşamı.
Yağmurlu bir sonbahar akşamı cesedini buldu sokak çocukları...
Sarmaşık gülleriyle kaplamışlardı bedenini...Güller ki bileklerinden sızan kan gibi kırmızı,güller ki hüzünlü,buruk.Ve bütün sonbaharlarda yağmur yağıyor bu sokağa ve gül kokuyor şehir.
Meydan saatinin önündeyim.
Hangi kırmızı verebilir artık dudaklarının rengini? Hangi sarı,saçlarını...Ve deniz mavisini kaybediyor gitgide.Gözlerinsizler hepsi.
Saatimi kuzenime,bütün hüzünlerimi eski sevgililerime bırakıyorum.En son onlardan almıştım.
Son paket sigaramı sokak çocuklarına dağıtın.Hepsi iyi içicidirler; sadıktırlar nikotine.Tespihimi yeğenime k ibıyıkları yeni terlemeye başladı; sabır tespihidir bu kara tespih,ranzamda az çekmedim,az gün saymadım onunla.Ekim'di aylardan...
Yiğitlik sabır ister.Yeğenimdir,yiğit ölmek yakışır yüreğine.Gümüş kakmalı yüzüğüm büyük kuzenimin.Az şarkı çalmadık İzmir akşamlarında gitarlarla.
Gözyaşlarım anama emanet.En çok o bilir acıları,kederi,yoksulluğu ve en çok ona yakışır ağıtlar yakmak ardımdan.Boynumdaki gümüş Kur'an babamın.Zor zamanlarımda duasını esirgemedi benden.Hela etsin hakkını,benim de hakkım helal olsun.Postallarımı amcama,devrimi o çok iyi bilir.
Çok yürüdük beraber Arnavut kaldırımlı şehirde...
Ve acılarımı,şiirlerimi bütün İstanbul'a.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!