Önce sesi yüreğime girdi bir sır gibi,sonra gözleri gözlerimi aldı,teni tenime değdi.Bunların hepsi birdenbire oldu,hepsi birdenbire.Med-cezir gibi.
İkimiz de geceyi severiz.Onun için aşkımızı yıldızlar kutsadı.
Onun için gözyaşlarımız geceleri karıştı birbirine...
Bunların hepsi birdenbire oldu,hepsi birdenbire.Med-cezir gibi.
Korkularım var biliyorsun.
En büyüğü seni kaybetmek.Ve senin beni terketmen birdenbire.
Onca sızı varken yüreğimde bir tane de sen açmışsın fazla mı?
Son kez öp dudaklarımdan öyleyse.
Sonra git...istediğin gibi.
Tarif edilmez rüzgarlar vuracak şimdi kapıma.Uyunmaz geceler başlayacak yeniden...
Nerden başlasam bilmiyorum.
Bir sigara daha ekleyeceğim biten sigaramın ardından.
Özlediğim tüm oyuncaklarımı geri verin,yarısı yanmış kurşun askerimi.
Telden tekerlekli arabamı.
Çocukluğumun güneşli gündüzlerini istiyorum sizden...Kıyısında kumdan kaleler yaptığımız o deniz şehrini.Ve radyo eşliğinde yudumladığımız çayımızı,yaz akşamlarını.Bilyelerimi ve topacımı da verin.Gülümsememi ve o çocuk hüzünlerimi.
Büyükannemin fosforlu tespihini ki en çok onu severdi.Tüm masum öyküleri geri verin; hepsi mutlu sonla biter onların.
Y a o parklar,o bahçeler? Dedemin beni gezdirdiği bastonuyla beraber.Çok şey değil istediklerim ne olur! ...Düş topladım sizler için,kırılmış düşler...Alın onları ve geri verin çocukluğumu.
Öldür hadi beni...Rumeli Kavağı'nda yediğimiz balık ekmek kokusu yadigar dudaklarıma.
Sana hala aşık olduğumu söyleyemem,belki de bir tutkuya dönüştü sevdan.
Öldür hadi beni...
Tarif edilmez biçimde yaralıyor beni seninle aynı şehirde yaşamak.
Üzerime değen yağmurda senin kokun ve içtiğim kahvelerde acı tadın var.
Yıldızsız gecelerde nikotin oluyorsun dudağımda.
Niyetçi tavşanları bilir misin?
Oynadığımız oyunları hatırlıyor musun eski mahallede? Oyun oynamaya devam ediyor yaşam bizimle.Sokağın sonundaysa hala niyetçi tavşanlar var.
Ve şiirler vuruluyor hala aynı sokakta.
Şehir siyah bir hüzne boğuluyor işte o zaman.
Şarkılarını özgür bırakıyor belki kurtulurum diye.
Tanımıyorlar bile onları ve öldürüyorlar o şehride.
Kurt puslu havayı sever.
Yüzümde eski bir ihanetin izleri, dolaşıyorum sokakları tek tek..
Avını arayan vahşi bir hayvanım belki.Eskidende asiydim ya bu kadar değil.
Yönümü de şaşırmışım, girdiğim her sokak çıkmaz.Rüzgarı dinlerdim eskiden; bir fırtınanın başlangıcıydı o.
Şimdiyse ne fırtına yanıtlıyor sorularımı ne de rüzgar ses veriyor sesime.
Kızgınım belki, yılgın biraz.Görmek istemiyorum artık ihanetleri, yalan öpüşleri de öyle.Söylediğin sevgi sözcükleriniyse çoktan kazıdım belleğimden.Ama gözlerini silemedi nedense gözlerim.
İşsizdim...İş olsun diye sevmedim seni...Sen yüreğimde bir sonbahar sevinci.
Yüzünde haşarı çocukluğum, saçlarında İstanbul vardı.Kaç zaman bi kaç kuruş sigara parası cebimizde, dolaştık sokakları...
Kış ayazında şiirler yazdım gözlerine; kış ayazında ölü kuşlar düşerdi pencereme.
İşsizdim.
İş olsun diye serçe mezarları yaptım sokak parklarında.
Günlerden bir gün ki yağmur yağar her ayın o günü; çekip gittin.
Sırılsıklam yağmur altındayım.Cehennem yangınlarında başım.
Ve kar yağıyor bütün sevdalarıma.Seninle gittiğimiz tüm parklarda kuşlar göç ediyor şimdi.
Sen leyla menevşesi,yalnızlık tohumu,sığındığım dar sokak; kaç ve kaybol artık bu şehirden.Bu şehir bütün şiirleri yakmış ve bütün aşkları vurmuş sırtından.Bu şehir sana yakışmıyor artık...
Senin saçların sarı,gözlerin yeşil ırmak boyu.
Tenin beyaz; kar tanesi gibi.Dudaklarında hafif bir çingene pembesi gizli.Öpüşünde o yumuşak sertlik,dokunuşunda uysallık.
Neydi bağlayan bizi birbirimize?
Gözlerimizi baştan çıkaran,ellerimizi kenetleyen sımsıkı...
Ve soluğunu mühürleyen soluğuma.
Asi ruhunu sevdi belki ruhum,başkaldırını hayata ve umarsızlığını.Seninleyken bile seni düşünmek...Hele yokluğunda nasılım bu taş duvarlarda biliyor musun?
İsmini kaç kez çağırdım yağmur akşamlarında...gelmedin.
Lodos denizlerinde kayıp balıkçı takası,kış güneşindeki intihar serçesi,kalp ağrısı...
Müthiş yalnızlığım; inadına seninle zehirliyorum kendimi...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!