Tütün kokardı saçları.Parmak uçlarında yalnızlığım,gözlerinde serçe sevinçleri,düş hüzünleri ve kaybedip kaybedip bulduğum İstanbul.
Bir gün çekip gitti...N e bir not,ne bir sözcük...Odamda sadece tütün kokusu...Ölümüne sevdalıyım o gündenberi sigarama.Ve gümüşten tabakam yadigar babamdan...Deniz suretini dolaştırıyor odamın camlarında.
Kendi kendime konuşmalarım artıyor geceleri,sırt ağrısı,öksürüğüm...
Yalnızlığım artıyor git gide.Milyon kere yüzün gece karanlığında karşımda duran.Sen yazdığım öyküleri okumuyorsun artık.Dolaştığımız hiç bir sokağa uğramıyor yolun...
Sen bütün yalnız şehirlerin kırmızı karanfili,yapraklarını dök ve terk et artık bu şehri.
Vurgunlardan arta kalan bu şehirde gözlerini arıyorum...Gözlerin çok eskiden kaybettiğim birer kelebek düşü.Yastığımda boğuştuğum,ter içinde uyandığım eski bir İstanbul masalı gözlerin.
Kentte yangından arta kalan bir kaç meyhaneden başka bir yer kalmamış sığınılacak.Ve yağmur yağmıyor artık bu şehirde.Yalnızlığımın son çizgisindeyim artık.
Yazık edilmiş sevdaların üzerine bol sigara ve bol acı harmanlıyorum....Gözlerin eski bir İstanbul masalı.
Acı ilerlerken beynimin hücrelerinden yüreğime; ben silahıma sürdüğüm tek kurşunu hızla çeviriyorum mekanizmanın içinde ve dayıyorum kafama.Şimdi sadece namlunun ucunda olup olmadığını bilmediğim mermi ve gözlerin...
Yani ölüm ve yaşam arasındaki o ince çizgi...
Tetiği çekiyorum.
Gemiler geçiyor gözlerimin önünden.Şimdi seninle aramızda mesafeler sayısız med cezirler var.
Şimdi başka bir şehirde bizim şarkımızı çalıyor sokak kemancısı.
Bebekler geçiyor,tuz kokan,gülüşleri fesleğenlere karışan.Hani o çokça düşünü kurduğumuz,salıncaklara,lunaparklara götürdüğümüz bebekler.Benimse içimde keskin,kapkara bir kış,vurur durur yüzüme soğuğunu.Şimdi seninle aramızda senin getirip koyduğun mesafeler,sayısız med cezirler var.Şimdi pazar sabahları yalnız uyanıyorum yatağımda...
Çayımı yalnız içiyorum,tek başına.Ve pastanelerden o çok sevdiğin çikolatalardan çalıyorum tek başıma.
Gemiler geçiyor gözlerimin önünden.Şimdi seninle aramızda mesafeler,sayısız med cezirler var.
Günlerden...pazar...
Yine gece...Yine gözlerinsiz düşler gelip vuruyor kapıma.
Yağmurlar yağıyor,siyah...Ve saçlarımda eskiyen gümüşi gri.
Sokak kedilerinin bile sığındığı bir yer vardır.Benimse sığınacağım hiç bir yer kalmadı artık bu şehirde.Sen yine de umursama beni.Yolunu değiştir sokağımdan.
Kanat ve bırak sadece.
Yine gece...yağmur yağıyor...ve gri biraz daha eskiyor...
Felaketti Eylül.Geceleri işkenceye dönüşüyordu yağmur.Ben bütün deprem kargaşalarında seni arıyorum.Sıkıldım,tecrit ediyorum kendimi insanlardan,sokaklardan,yaşamdan.
Şimdi sadece yattığım bu ranza,sağımdaki sararmış duvar ve sigaram...Cesetler çıkıyormuş hala şehirde enkaz altından.
Ölü çocuk gözleri düşlerimde.Sigarayı çoğaltıyorum.Ve her nefes çekişimde biraz daha uzaklaşıyorsun benden.Biraz daha yaklaşıyorum ölüme.Felaketti Eylül.
Gün geçtikçe özlüyorum seni.
Hala sen derken adını büyük harflerle yazıyorum,bu umurunda bile değil biliyorum.
Gözlerin geliyor aklıma; zaten hiç gitmediler.Hala tehlikeli ve ve derin sular gibi içinde kaybolduğum gözlerin...En son hangi sokakta görmüştüm onları? En son hangi sokakta kaldı ellerin?
Gün geçtikçe özlüyorum gözlerini.Bir Eylül akşamı gelip kapıma durmuşlardı.Kapımı açmamalıydım belki,açtım...
Bütün geri dönmeyen konuklar gibi terkederken bu evi yüreğime yıkık izler bıraktı gözlerin...Mevsim,yaprakları döküyor eşiğime bir bir.
Ve her dökülen yaprakta Eylül'ün bütün kırılmış anıları tarih defterimde kayda geçiyor.Gün geçtikçe özlüyorum seni...Adın defterlerde hala büyük harflerle başlıyor.
En büyük katilleri gecenin Beyoğlu'nun arka sokaklarında yaşarlar.
Afyon kokan dudaklarında birer zehirdir sevişmek...
Onlar ki hep fahişelere bağlandılar ve orospu sevdalara ağladılar; içerken meyhane köşelerinde.
Sessizce kaldırıldı cenazeleri yağmurlu bir Haziran ikindisinde.
En büyük katilleri gecenin son kurşunlarını kendilerine sıktılar...
Bana yağmur taneleri gönder.Mezarlık gülleri ve üşümüş serçe ölüleri...
Gecenin en ileri saatlerinde sancılanıp durayım dudaklarınsız.
Gözlerinin yaraları kanatsın içimi,bir hançer nasıl yaralarsa öyle.
Şimdi ıssız bir şehirde kayıp bir sokak köpeği gibi koşuyorum caddelerde.Adını çağırıyorum,duyuyor musun?
Sen çağırma beni.Yoruldum ve düşüyorum gözlerinden.Açılan yaralarım kanıyor.
Bana yağmur taneleri gönder.Mezarlık gülleri ve üşümüş serçe ölüleri.
Çatırdayan ve yırtılan birşeyler var aşka dair.Yüreğini sevdim senin.Sen ki yüreğinle severdin sevince, gözlerinle.Sen...severdin işte.
Sıkı urganlar hazırlanıyor şimdi boynuma.Ve bıçaklar bileniyor.Mermilerin seri numaraları alınıyor kullanılmadan önce.
Ve benim için binbir ölüm şekli düşünüyormuş celladım.
Bense binbir kez seni düşünüyorum.
Seni yanaklarıma değen bir çiğ tanesi, sigaramın son nefesi ve hiç söylenmemiş bir şarkının ilk mısrası ve hep söylenen bir şarkının son mısrası gibi seni düşünüyorum.
Adını unuttum, bağışla beni.
Zehirlenmiş bu dünyada yapayalnızız.Arkamızda kırılgan aşklar ve yoğun tahrip edilmiş yürek izleri...
Düştük ve kalkamayız artık sanırım.Gece yarıları sigara koru ve sersefil yıldızlar yalnızlığımıza ortak bir de sokak kedileri.
Rakının son nefesini boğ,ışıkları kapat,sahilde yatan kırlangıç ölülerine son bir selam ver.
Kaybedecek hiçbir şeyimiz kalmamış,kazanacakta...Artık...demir al kaptan.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!