Ne zaman söz söylesen, cezbe kapılır ruhum,
Öyle dalıp sedana kendimden geçer gibi...
Sensiz kaldığım her an, sılam da kalır ahım,
Gurbet olur her yanım, yurdumdan göçer gibi...
Hasretin yoruyorken, isyan gelince dile,
bir kez olsun görsem seni,
dünya gözüyle, şöyle,,,
yüz yüze gelsem,
gözlerinin içinde kaybolsam beş dakika…
ellerine tutunsam,
bir ev olabilmek için
fazla dardır insan...
ova olabilmek için
fazla verimsiz...
Bedeninden evvel, ruhu da ölebilir insanın
Hiç bilmediğim şehirlerin, daha evvel hiç görmediğim, bilmediğim sokaklarının, karanlıkların da sabahladım… Bazen bir çöp kenarında, bir kartonun sıcağın da üşüdüm. Bazen, hiç bilmediğim otogarlar da; ahşap bankların üzerinde yıkıldım, uyanma saati belirsiz. Zulam da koynuma sarmaladığım bir şişe, cebimde bir paket tütün ve bir paket kibritti bütün varlığım…
Olsundu…
Güvenini yitirdikçe;
Bedeninden evvel ruhu da ölebilir insanın…
Sandılar…
İçinde çok olduğum şu dünyanın kahrıyla,
Çıldırdım feryat ettim, dili şiir sandılar…
İçinde yok olduğum, şu sevdamın mührüyle,
Gönlüme damga vurdum hâli şair sandılar
Ne zaman aklıma ölüm gelse,
Ölümden değil;
sensiz kalmaktan korkuyorum.
Ne zaman gözlerim ayrılık görse,
İşte o zaman,
Ey gecenin şafağında titreyen yıldız,
Gökyüzünün suskunluğunda yankılanan ses,
Kulaklarım delik deşik şimdi...
Gözlerim gözlerinin şulesinde…
Ve ben Babil’in unutulmuş kulesinde kaldım,
Leyl’im…
Seni beklemek,
Unutulmuş destanlarda saklı bir acıya dokunmaktı.
Aspendos’un harabelerinde yankılanan bir çığlığın
Toroslardan duyulması
ve muhabbet taşıyan tüm gönülleri
Dedim ya,
ben sana geçmişimizden geliyorum...
Ve dedim ya,
senin ismin çağlar boyu şairlere ilham olmuş
bir buğday başağının üzerinde
Leyl’im...
Zamanın diğer tarafındayım artık...
Azat edilmiş bir ruh gibi
berzahın diğer kıyısından;
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!