Ne zaman aklıma ölüm gelse,
Ölümden değil;
sensiz kalmaktan korkuyorum.
Ne zaman gözlerim ayrılık görse,
İşte o zaman,
Ey gecenin şafağında titreyen yıldız,
Gökyüzünün suskunluğunda yankılanan ses,
Kulaklarım delik deşik şimdi...
Gözlerim gözlerinin şulesinde…
Ve ben Babil’in unutulmuş kulesinde kaldım,
Leyl’im…
Seni beklemek,
Unutulmuş destanlarda saklı bir acıya dokunmaktı.
Aspendos’un harabelerinde yankılanan bir çığlığın
Toroslardan duyulması
ve muhabbet taşıyan tüm gönülleri
Dedim ya,
ben sana geçmişimizden geliyorum...
Ve dedim ya,
senin ismin çağlar boyu şairlere ilham olmuş
bir buğday başağının üzerinde
Leyl’im...
Zamanın diğer tarafındayım artık...
Azat edilmiş bir ruh gibi
berzahın diğer kıyısından;
Zaman ellerimden su gibi akıp giderken,
sensizliğin rüzgarında titriyor ömür perdesi
her iç çekiş sonuma bir an daha yaklaştırıyor
her aldığım nefes sonuma bir adım daha yakın
Sen Leyl'im ahuzarım, ruhuma yâr olanım,
Şiirler duyurur mu, sana bir gün sesimi?
Bu sevdanın ecriyle, yüzümde ar olanım,
Olurda bir gülüşün, keser mi nefesimi?
Sen Leyl'im ahuzarım, ruhuma yâr olanım...
"Sevgi, bilgelikten büyük müdür?"
diye sordu Sokrates;
Sessiz kaldım…
çünkü senin gözlerin,
"Leyl'in gölgelerinde bir serinlik arıyorum,
serinliğin içinde bir çisenti, çisentinin içinde bir zerre,
zerrenin içinde bir "hiçlik" buluyorum..."
Zaman,
Ölümsüzlüğe açılan ince bir kapı,
"Bu otel odasının duvarlarında yankılanan tek şey
senin "sus" dediğin yerde benim "kal" diye haykırışımdır..."
Leyl'im bir manastır kadar sessiz,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!