"Bu otel odasının duvarlarında yankılanan tek şey
senin "sus" dediğin yerde benim "kal" diye haykırışımdır..."
Leyl'im bir manastır kadar sessiz,
Leyl’im...
Sevdan,
şiirlerimin içinden düşmüş bir harf değil artık
bir katliamın ortasında unutulmuş,
adı silinmiş ağıtların
Leyl’îm,
Sen bir kez bakmadın diye
Aristo'nun evreni çöktü içime.
Platon’un mağarasındaki gölgeler sustu.
Ben susmadım.
semalara seslenişimdir sevdan
Leylim,
bir zamanlar Kahirenin sonsuzluğunda yitik bir Lam gibi,
taşların arasında gizlenmişim,
yüzyıllardır üzerimi örten kumların altında,
bir Vav gibi seni beklemişim…
seni buldukça çıkıyorum karanlıklarımdan.
"Asla gelmeyecek olanın ağıtlarla çağrıldığı bir zamanın ardından..."
Leyl’im...
Sen artık gelmeyecek kadar uzak,
ve ben artık bekleyemeyecek kadar ölüyüm.
Bütün umutlar söndü göğsümde,
Leylim, bu gece rüyama gelip
bir deniz kenarında güneşe sırt dönüp
bir elini omzuma koyarak
bana gülümsüyordun,
gözlerin gökyüzünü kıskandırıyordu.
Şimdi isyan: Dilimin "Leyl" diye bağırırken,
Sözlerimin bir gamla karılmış matemidir...
Şimdi ölüm: Belki de "gel" diye çağırırken,
Umudumun, kelamla kırılmış matemidir...
Şimdi hasret: Siyahın yüzü, geceyi soluyorsa,
“andolsun ki, kuranı sizin anlayabilmeniz öğüt alabilmeniz için kolaylaştırdık,
içinizden idrak edecek/öğüt alacak yok mu?” (kamer 17-22-32-40)
Fikrimin gerçeğe
şaştığı noktada,
Ellerin bir eğlen di galübela da ellerimle,
Miski amber kokusunu kokladım,
Gül i nazar eyledi gözlerim.
Ağma oldu böyle şavk i şems şimal den vurduğu,
Sen uykuya dalarken, başında bir meleğin,
Koklayıp saçlarını, sardığı bir yerdeyim.
Her sabah uyanırken, aklında bir dileğin,
Saklayıp sevdasını, yorduğu bir yerdeyim...
Bazen bir kardelenin, zemheri de doğarken,




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!