Birinin gözleri gibi bakıyordu sokak,
her adımda senden biraz daha uzak…
Sustuğum her kelime
sana söylenememiş bir itiraf aslında.
Ve ben,
başkasının cümleleriyle
Bazen öyle hissediyorum ki,
Sanki bu dünyada hiç yerim olmamış,
Sanki doğmuşum ama
Yaşamamışım gibi.
Yüzüme bakan çoktu,
geceyi elinde taşıyan bir adamım ben
omuzlarımda paslı bir gökyüzü,
caddelerde öksüren kaldırımlar,
kulağımda kırık bir tramvayın hırıltısı
senin adın –
hâlâ fısıldanmakla yasaklanmış bir şarkı gibi
Sen bilmeden sevdim seni…
Bir çocuğun, sevdiği oyuncağı vitrin arkasından izlemesi gibi.
Sadece baktım…
Yaklaşsam kırılırdı belki,
Sana ait ne varsa hâlâ yerli yerinde,
Kupa, kitap, düşürdüğün bir toka mesela…
Ama en çok da suskunluğun duruyor köşede,
Hiçbir eşya, o boşluğu dolduramıyor aslında.
Camdan süzülen yağmur damlaları gibi,
Karanlığın omzuna yaslanmış bir şehir düşün…
rüzgâr, ıslak avlulara unuttuğun adını taşır.
Paslı bir çan, gece yarısı çalar;
kimse uyanmaz.
İşte o şehirde,
Hiç başlamamış bir hikâyenin
en çok sonu acıtırmış...
Biz hiç “biz” olamadık,
ama ben hep senli yaşadım.
Ben seni,
Sen gittin…
Öyle sessiz, öyle zamansız…
Bir veda bile etmeden
İçimde fırtınalar bırakıp
Çıktın hayatımdan.
Sen gülüyordun bir başkasına,
Ben içimden çökerken izliyordum seni.
Gözlerim seni izlerken parlıyordu,
Ama içimde karanlıklar büyüyordu.
Ne zaman gözlerin başkasında dursa,
Önce suskunluklar başladı aramızda
Kelimeler küçüldü, gözler kaçtı
Sonra bir gün fark ettim
Sen hala yanımdaydın, ama çok uzakta
Dokunduğun omzuma bile yabancıydım




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!