Ölümle yan yana oturuyorum bu akşam,
masada iki kadeh var;
biri bana,
biri ondan önce gidenlere.
Sessizlik, ekmeğin tuzu gibi,
her lokmamın arasına sinmiş.
Ömrümüz tükeniyor, senyorita…
Bak, mevsimler değişiyor penceremde,
sonbahar yaprakları yavaşça terk ediyor dalları,
tıpkı bizden kaçan yıllar gibi,
ses etmeden, iz bırakmadan,
yalnızca rüzgârın hafızasında kalarak.
Gözlerime bakıp gülümsüyorsan,
ama içimdeki yarayı görmüyorsan,
o sen değilsin.
Ben seni,
bakışınla bütün fırtınalarımı dindirdiğin günlerden hatırlıyorum.
Öyle bir zamanda çık gel ki
Bütün kuşlar gelişine şiirler söylesin
Bütün kavuşamayanlar umutla dolsun
Öyle bir zamanda gel ki
Yeniden ömrüme bahar gelsin
Hiç gitmemişsin gibi gel
Aynı gökyüzüne bakıyorduk,
Ama sen başka yıldızları diledin hep.
Ben seni düşledim gecelerce,
Sen benden habersiz uyudun.
Kalbim sana her gün biraz daha bağlandı,
Kimse bilmedi seni nasıl sevdiğimi,
Ne annem… ne dostlarım…
Bir sen, bir ben,
Bir de yağmurun ıslattığı o akşam…
Saçların yüzüne düşmüştü,
Bir zamanlar adını ezberleyen dilim
Artık seni anmaz oldu sessizce
Gelişinle çarpan kalbim şimdi
Gidişinle bile sarsılmıyor nedense
Gözlerin bir zamanlar denizdi bana
Bir şehir geçtim gözlerinden,
hiç varmadım…
Adım bile anılmadı sokaklarında.
Bir camdan baktım yüzüne,
sen bilmeden.
Bir gün toprak çağırırsa beni
Senin mahallene yakın bir mezarlık seç
Hiç olmazsa yıldönümünde değil
Canın sıkıldıkça gel yanıma, konuş benimle
Bir selam ver, taşımda adım yazsa da
Sana sarılmak gibi bir mucize
Bütün karanlıklarımı aydınlatıyor
Gözlerinle başlıyor sabah
Sesinle sönüyor içimdeki korkular
Yalnızlıktan örülmüş gecelerden



Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!