Ayık mehtabın yüzünde
İki ukte bir dilhemim
Karanlık gecelere bulanan
İki hece dilimde
Zifrin en kuytu kardırımlarından
Kaldırıp kollarımdan yıldızlar
Tutuk bir hizanda kapandı bulutlar
Yerin pırtılaşan damlarına aktı hüzün
Dört yanı yoklukla kaplı duvarlar
Umut diyebilmeyi öğrettin ki Hakkım
Hörgücüme sığmayan kuru ekmek ufakları
Kursağımı delip geçen bu kuru zulümat
Kefene sarılmış yüreklerdi
Ne kefen ki kızıllığıyda can tutmuş
Bir gece tüfeklerimiz canlarımız tanklarımız
Üzerimize yürütülmüş
Kafa gövde bacak
Her yandan gülleler
Bilirim sen acının kucağında uyurdun
Sıska sevinçlerin vardı hüznün ise buzdağı
Sen istemezdin gün yüzünde ay görmeyi
Olur olmadık adımlar gezdirdin yanında
Duasız zamanlara boyadın kanatlarını
Yerle gökyüzünde uzanan boşlukta
Ürküttün o masum rüzgarları
Ayak izlerini bırakmadan
Ruha üflenir beş vakit
El dilenir göz döker dil titrek
Kulak bir sesine siniler içten
Duymayan kalmaz
Bütün hücremi
Çağrısı var ezanlarının gönülüme işlemişim
Nutkumu sarmış candan zadeler
Masal gibi bir varmış bir yokmuş
Umut körpe bir kapıda kıyık bekler
Kıydı mumlara dinlemeden alev
Nafile dalların titrek yüzü nafile kalem
Ağlamak anlatabilmektir bazen
Parmaklarımın göz kenarlarında kurduğu bentte
Yıkıp taşabilmektir gözlerinle ellerimden
Yerlere rahmet gibi inen güllelerinle
Yol verebilmektir açılmamış menekşere güllere
Can verebilmektir
Ah uykularımda kaçışan kelebek
Kozasında tırtıl kalbimdeki hareket
Ah çıkacağı olmalı içimdeki alev
Aklımdaki kurşun darbelerinden
Ah cımbızla alınır huzurum
Dilimden düşmeyen besmelem
Bu aksak duman
Gökyüzünün kararan yüzünde bir perde
Ciğerlere kabus akılda mahsen
Derin bir öksürük sinemde
Bu aksak duman
Çocuklarımıza bıraktığımız küflü bir ekmek
Başarılar, sevgili kardeşim.