Merhaba anne,
Ben, en hayırsız evladın!
Üzerimde verilen emeğin bir karşılığı yok biliyorum
Yıllar yılı eskiten bir hüzün var üzerinde
Meşakkat tohumu senin toprağına serpildiği vakit, ben çok küçüktüm
Umutların filizlendi kırık aynalarda
Kalbinde bir su birikintisi
Gözün karıştırıp kaydesiz satırlarla
Bulandırsın dursun içini
Kızıl denizlerin dalgalı, saf temizliği
Darbelerin sahillere ulaştı çoktan
Varla yok arasında sanki bu dünyan
Miş’li zamanlar biriktirdim heybemde
Duymanın şahit olmaktan daha kolay hazmedildiğini anladım
Her çevrilen sayfada
Hayatı yeniden hecelemek duraklattı beni
Bazen sessiz olup susuz yaşayamayacak dalların olacak
Bir çayın pozasını paylaşacağın
Yanında dumanlardan mahrum kalacağın
Sana uzakları bir anlık unutturacak
Yakınları sana tanıttıracak
Dokunsan narin dimağıyla parmaklarını okşayacak
Kuru ve çarpık dalların üzerindeydi yaprak
Damarların bir gövdeden dağılan yüzünde
İnce ve sarkık çorak topraklara uzanarak
Savrulup rüzgarın sinesinde düşerdi yeryüzüne
Cılız kökleri sığınamazken dağın yamaçlarına
Kimi zaman tırtılların ağzında bir geviş
Geceler hüznünü damıtırdı gözlerinden
Dilinde acı bir kahvenin sancısı vardı
Sözler bir bir sökülürdü dudaklarından
İçinde tarumar edilmiş bir geçmiş yatardı
Mutluluk ne kadar güzel
Çiçekte böcekte görmekte
Çığırı çıkmış bir zamanda
Herşeye inat gülümsemekte
Üzülme herşey biter arda kalan
Anı yüklü defterle yazılmış
Kepenkler gerdim aydınlığa
Odamın yüzüne mumlar ekiştirdim
Gün ağmadı daha içimdeki karanlığa
Körpe düğümlerle örüldü hep hayatım
Sönük bir şehre bıraktı beni hayat
Kitapları yorgan yaptım üzerime
Göz çeperlerimde kelimeleri bıraktım
Aklımda harf harf nameler uykusuz gecelerde
Beyazın boyandığı yerleri küllere boyadım
Yudum yudum ciğerimi yakan kahvelerle
Yol aldım uçsuz bucaksız mutluluklara
Başarılar, sevgili kardeşim.