Hani hafif bir tebessüm olurya yüzünde
Gözlerin hafiften çiseler
Kalbinin en derin yerinde
İnce bir sızı
Takılıp mandallarına
Size gülümser
Bu suskun çehrelerin ardında
Hangi sinsi suretler perdelenir
İnsan küsüratlarla bezeli bir yapıt
Yüzsüz aynaların içindeki ikilem
Hangi yanını çevirse dünyaya
Hangi yanıyla yağmalansa hayat
Sonbaharı yürütür aksayan ayaklarım
Gazellerin sinsi hışırtısı
Ruhumdaki kayıp çocuğu aratır
Bir yağmur şıpırtısı konar sonra şakaklarıma
Ilır üç tarafı denizlerle kaplı dünyam
Birbirinden anlamsız ve derin cümleler
İnsan! İnsan! İnsan!
Neden her söylenişte akla,
Başka bir fıtrat gelir ki?
İçinde ezilen bir sessizlik
Dilinin ucunda bu matemin mavi rengi
Bulutların arasından sızıp inen nokta
Yere düşen rahmetli
Sızıp oyuklardan köklere
Bir şıpırtıyla nazikçe
İşim düştü yanaklarıma
Bir çiğ bir dem sürdü usülüyle
Sürünmüşken yüreğim
İçimde hoyratça akan
Kan pıhtılarıyla
Vaktı geldi demek ki
Kitler vurulmuş kapılara
Çimler herzamankinden düzensiz büyümüş
Yokluğu damlardan sarkan dalları kırmış insansızlığın
Duvarlarda olur olmadık yazılar
Nerde ötüşen kuşlar ovuklarda
Onlarda bir göçün abidesi yokluğun
Felaketim olur musun?
Esip gürlediğim sayfalara düğüm; çözülesi.
Yazıp sildiğim satırlarda başlık.
Nutkunu tutup durur musun?
Filizlenir kirpiklerin gökyüzüne,
Ellerin rahmetine tutulur Hakkın.
Yalın ayaklı bir çocuk dolanır gönlünde,
Ne gecenin ne gündüzün farkındasın,
İnzivadayım
Geçmişin kırıntılarını yokluyorum
Bir yudum çay bir kurşun kalem
Yudumlayıp lekesiz kağıtlara topluyorum
Beğenenim yok yada fedakar bir sevdalım
Başarılar, sevgili kardeşim.