Karanlık bir boşluğa indim,
kutsal bir örümcek gibi;
sabırla,
ilmek ilmek ağlar ördüm,
elmas ipliklerden.
Kader ve keder, iki kız kardeş;
şehrin acılarıyla yoğrulur her gece.
Dik bir duruşla, sürer içimde kavga;
her adımım, cesurca yazılmış bir diriliş.
Çağlar ötesinden gelen bir bilgiyim ben.
Asırlık kitaplarda yazılır özüm.
Bir miras gibi akarım,
Kitaptan kitaba,
Hafızadan hafızaya taşınırım.
Milyonlarca yıl önce doğdu
kadim tarihin silinmez izi.
Mağara duvarında çizildi
insanlığın ilk hikâyeleri.
Herkesten daha yalın bir yalnızlıktır benimki.
Kalabalıkların eşiğini aşamadığı,
zamanın diz çöktüğü bir sınır.
Bir ruh arınmasıdır;
Bir arayış içerisinde geziyorum sokakları.
Bir berduş gibi, avare ve biçareyim.
Beton binalar arasında sıkışmış insanlık.
Gölgeler yabancılaşmış birbirine.
Perilerin yonttuğu bacalar,
ince işçilik misali dizilir sıra sıra;
bir tarla gibi sivrilir kayalar,
göğe uzanan bir dua gibi.
Gün, şafağın eşiğinde doğar burada;
ışık, Karadeniz’in alnına dokunur önce.
Hırçınlığını geride bırakır deniz,
fırtına susar bir an,
ve yaz
çıplak ayakla iner sahile.
Gün batımında bir martı silüetiyim,
Havada, ağır ağır süzülen.
Göklere karışan bir vapur çığlığıyım,
Yeni güne umut serpiştiren bir ses.
Mevsimsel bir iz düşüm
ruhum; dar bir döngünün
halkasında tutsak kalır
sonbaharın soluk sesi.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!