Sen gece saçlı kadın,
Adını rüyamda fısıldarım.
Düşlerimde vazgeçilmezsin;
cümlelerimin en sessiz melodisi.
Pasifik’in ortasında rüzgârla konuşan bir moai heykeliyim ben.
Taştan yüzümde bin çağın sessizliği durur, gözlerim hep ufka bakar.
Belki bir kehanetin mirasıyım, belki unutulmuş bir medeniyetin iziyim.
Zamanın bütün adımlarını taşıyan en eski tanıklardan biriyim.
Ormanın kalbine düşer bir gökkuşağı;
zamandan sızan, renk renk bir ışık yarığı.
Doğa, kendi tuvaline işler onu;
katman katman, sabırla, susarak.
Ben bir kartalım;
Zirveleri kendine taht yapan.
Göklerin asi,
Rüzgârın hırçın çocuğu.
Ben bir gölgeyim,
ışığın doğurduğu.
Adımlarının altında uzanırım,
sessiz bir yoldaş gibi,
Bakışlarının içinde yolumu ararken,
Gizli bir evren haritası, yolumu gösteriyor.
Karanlık ve serin labirentlerde kaybolurken ben,
Gözlerinin ışığı, rehberlik ediyor bana.
Gözlerin Salda Gölü,
beyaz kumları ise tenin.
Bedenin bir kum saati,
ben sahilinde bir bekçi.
Gözlerin Vezüv yanardağı;
patlıyor şehrimin üstüne.
Her yer kül rengi bulut,
lavlar sarıyor bedenimi.
Bir güç savaşıydı bizim hikâyemiz,
belki de içimizde büyüyen iki yalnızlıktı.
Aynı kalpte buluşamadık,
aynı bedende bir kader olamadık.
Göğün en mağrur yetimi sensin;
buzdan bir rüyanın kıyısında
susarak dönersin çağların etrafında.
Güneşten uzak,




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!