Kıyının sessiz bağrında yükselir fener;
yüzyılların omzunda duran
vakur bir bekçidir o.
Dalgalar, yorgun bir sevgili gibi
her gece ayaklarına kapanır
Gün, dağların sırtından
doğarken söker dikişlerini karanlığın;
başlar mesaisi denizin oğullarının.
Mehtaplı gecelerde,
Gizli buluşma yerimiz:
Erik ağacının altı.
İncecik ışık süzülüyor dallardan,
Ayazın tenleri kestiği bir vakitte;
kirli üstü,
uzun ve karışık sakalıyla,
köşe başında donmuş zaman.
Sokaklar fısıldar;
Duymayan kulaklara.
Gölgeler arasında yürürsün,
Yalnız, kırılgan...
Her bakış bir yük;
Asklepion’un uykusundan sızan,
beyaz bir ışık hüzmesi gibi,
indi o sessiz kasabaya.
İspanya’nın kadim belleğinden
bir ideal söküldü karanlığa;
adı Don Kişot’tu.
Paslanmış bir çağın dişlileri arasında,
Bir kahramanlık destanıdır,
acıların içinde yaşamak.
Doru bir atın üzerinde
saldırmak yalın kılıç.
Réunion’un kızıl, öfkeli toprağında
on iki yaşında bir çocuk;
bedeninde paslı bir zincir,
ruhunda kâinatın kilidini açan
Sessizliğin hüküm sürdüğü
eski bir kütüphanede dururum;
ceylan derisinden örülmüş bedenimde
tarihin damarı güçlüce atar.
Ben, çağların nabzını tutan,




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!