Sen bir deniz kızı,
Ben bir gemi kaptanı.
Bir mitolojik sevdaydı bizimkisi;
Senin gizli adacığına varmak için,
Fırtınalarla boğuştum, korkusuzca.
Ey Mona Lisa,
Floransa’nın sabrından süzüldün,
Fırça seni zamana ilikledi.
Dört yıl sustun bir tuvalde;
Dünya, sükûtu senden miras aldı.
Bir müzede,
Işıklı camekanın ardında.
Yüzyıllara meydan okuyan bir mumya.
Bez şeritlere, sarmaşık gibi sarılmış.
Korsika’da bir taş çatladı önce;
deniz tuzuydu çocukluğumun dili.
Adımı rüzgâr fısıldadı ilk kez.
Henüz kılıç yoktu;
Ey Commagene Kralı Antiokhos!
Güneşin ilk ateşiyle uyanan zirvede
adın, taşın nabzına mühürlenmiştir.
Nemrut’un alnında duran tanrı başları,
Ulvi bir ışık,
karanlığın ortasında yanar.
Sessiz ve sabırlı;
ince ince işler zihinlere bilgiyi.
Senin için ölemem sevgili...
Yaşarım doya doya.
Hissedebilmek için seni...
Damarlarıma, iliklerime kadar...
Seni düşündüğümde her gece,
birden bir yıldız kayar usulca,
rüzgâr kulağıma fısıldar ismini,
gözlerinin ay ışığı düşer gözlerime.
Sevgilim,
sana kavuşmak için çıktım yola
ve tabiat beni tanıdı.
İçimdeki yangını gördü rüzgâr,
Viyana’nın taş duvarlarında uğuldardı ölüm;
ak önlüklü devlerin parmak uçlarında
saklıydı cellât.
Ne rüzgâr taşırdı hummayı,
ne de uğursuz bir yıldız;




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!