Kan damlıyor ömrümden,
Yavaş yavaş ve çok yavaş.
Kırmızıya kesiliyor hayat, yaşadıklarım ve insanlar,
Kararıyor sonra dünya.
Öldüm sanıyorum, ama hayattayım hala biliyorum.
Olmuyor.
Küçük bir kasaba hikâyesiydi,
Alınlarına yazılan,
Doğduğu yerde ölenlerin hani,
Hani hiç kimsenin hatırlamayacağı,
Hatırlatmayacağı,
Umursamayacağı,
Doğdum,
Yalnızım sandım, aldandım.
Kardeş ne demekmiş anladım,
Seviyorum seni,
Canım kardeşim…
Kan kırmızısı güller açtı seherinde sabahın,
Bülbüller çoktan intihar etmişlerdi.
Bu sevda kime ölüm getirir?
Saçlarının siyahıyla ölüm arasında hiçbir fark yoktur.
Çaresizlik,
Balçık gibi,
Masalını yitirmiş bir hayalperest geziniyor zihnimde,
Gece karanlık ve Jüpiter gezegeni bir adım ötemde.
Ellerimi uzatsam gökyüzüne, tutabilirim gibi sanki
Uzanabilirim yıldızlara, aya ve komşum Jüpiter’e.
En çok ben dinlerdim babaannemin masallarını,
Ucuzluktan alınmış yalnızlıklar
Ve haddinden fazla parlatılmış yaz anıları.
Asfalt yolun altında kurumuş dere yatağı,
Masum gökyüzünde göz kırpan haylaz yıldızlar.
Tüm haşmetiyle seyahatinde yaşlı gezegen,
Üzerinde insanlar ve üzerinde acılar.
Kendime gelmek içindi,
Koşar adım yazdığım tüm şiirler.
Meğerse çoktan geçmişim kendimi
Ve çoktan geçmişim kendimden.
Aslında,
Kilim doku ilkin,
İklim ilkbahar olduğunda belki,
Türküde de olduğu gibi,
Anlatabilirsin derdini,
Dert olarak görme yine de sevgini,
Sevgilim.
Kimsecikler bilmez,
Nasıl ağlar gökyüzü
Ve nasıl gökyüzünün gözyaşlarına muhtaçtır toprak.
Bahar da nasıl açar çiçekler
Ve nasıl çiçeklere öykünür kelebekler.
Kimsecikler bilmez.
Kıpır kıpır içim,
Çocuksu bir gülümseme suratımda,
Sanki aylardan temmuz değilmiş gibi,
Sanki yıldızlı gecelerde hüzün yokmuş gibi,
Sanki haylaz bir çocuk gibi,
Ben gibi,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!