Bu aşkın bedeli, umut sancısı
Soylu yalnızlığın dinmez acısı
Sevgili! Gözlerin ızdırabımız
Ansızın başlayan inkılabımız
Bir kalem, bir kağıt, bütün sermayem
Hayatı okumak, var olan gayem
Isırgan gözlerin nazarı bitmez
Göklere yükselen hoş sada, payem.
Ben yolların yürüttüğü gurbetim
Kavidir, idrak edip bilen gelsin.
Tenhaların büyüttüğü gurbetim
Şeyda gibi kaygısın silen gelsin
Üşüdün mü sen hiç güvercin kadar?
Bakarken gözlerinle uzaklara
Yüreğinin dalına konarken kar
Aldırma gözünde ki tozaklara.
Güz yorgunu gözlerime çal dermanını
Kapamasın perdesin
Güz vurgunu sözlerime sal fermanını
Yâr dediğim, nerdesin?
İsmail’ce Kurban Olmanın Adıdır: İlk Kurşun
Dokuz yüz on sekiz, on bir Aralık,
Küfrün ayak sesi duyulur oldu.
Dörtyol’um bürürken şerli karalık,
Dua ve niyazlar göklere doldu.
Yalnızlığım deviriyorken sokaklarım
İnce bir sızı belirdi gönül ucumdan
Sevdamın soğuğu kesiyorken şakaklarım
Bütün yağan karlar benim suçumdan.
Gönül dalgalanır meçhule doğru
Kazan kaldırır duygular içimde
Aşka giden yolun bilinmez zoru
Seferber olmuş kağnılar içimde
Tunçtan yapılmıştır delinmez dağı
Bu arsız gidişin tevbesi yok mu?
Yok mudur sonsuza giden elçiler?
Bozulsun sükûtu şu gökyüzünün
Bunca gördüğümüz reva mı, hak mı?
Rahmet yağdıracak duâlar yok mu?
Irmaklar
Irmaklar, ırmaklar
Ah bu içimden koparak
Gözlerime dökülen ırmaklar
Soyun ölü toprağını üzerimden
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!