Açtım kapısını yorgun mabedin
Sanatkâr bir devrin yüzünü gördüm
Vardım huzuruna Ulu Ebedin
Taşlara kazınmış sözünü gördüm
Sevda pazarımdır, tartar ellerim
Maskeli kapıların ardında geçen ömrün
Kürek mahkumuyum ben
Kör, karanlık kuyularda bedelsiz
Aniden tutuşurken üstümde ki yorganım
İnfilakım titretir yeryüzünü
Ay ve Güneş'im dilsiz
Kalbime ok sapladın
Bağrıma közün attın
Yolunda iz bıraktın
Kulak ver nazlı gülüm
Kışı ayazlı gülüm
Kuşatma altında, korkulan yerim
İklimi kurumuş yeşermez gönlüm
Islak duygularla dökülsün terim
Don vurmuş dünyamı, pişemez gönlüm
Kuşlar
Düşlerimde uçarlar, yorulmadan
Yükseklere aşk yükümü taşırlar
Bunca sene garipliğim sorulmadan
İçimde ki göllerim de yaşarlar
Mecalin kalmamış, yükünden; ağır
Aşka doğrulmaya derman gerektir
Tarumar olmuşsun leylan ki; sağır
Aşkla yoğrulmaya ferman gerektir
Hoş nazar eyledin, oldu bigane
Derme çatma bir köprüden geçerken
Adamlar gördüm
Ayaklarında su izi
Ellerimle ayıklarken adımlarını
Adamlar gördüm
Gönüllerinde sevda denizi.
İçimde kaynayan hasret kazanı
Ömrümü pişirip, bazen yandırır
Kendim buldum mevsimlerden hazanı
Gündüz gece şiirime bandırır
Bütün kederleri doldurdum ona
Ah isimsiz geçmişim!
Şiirlerimle saf tutan
İçimde ki sevdamı avutan
İçinde kor tutan
Bazen korkutan dervişim
Hayatın yokuşları gönlüme damlar gibi
Beni taa derinden yakalar, vurur
Bir köşeye kıstırılmış zamanlar gibi
Hatıramla beni gölgeler durur
"Eskimeyen ben"
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!