Birkaç çingene gördüm İstanbul sularında:
Entarileri kırmızı, gülleri yaldızlı.
Dalıp gitmişlerdi denize,
En derinlere,
Yoktu o bayram neşeleri.
Arsız, savurgan ve yalancı sen...
Sivri, inatçı ve kinci ben...
Önümüzde;
Karmaşık, çapulcu ve trajik aşkımız.
Şiir olsa!
Bu şiirler kitaplara sığmaz.
Taşı aş ettiğim günler henüz çok taze
Siz yoktunuz o zaman
Bir tek ben vardım
Nasıl yoğurmuştum, yalnızlığı ellerimle
Mayası tutmuştu, ekmek ettim
Yalnızlığımı
Çivisi çıkmış bu dünyanın
Hep yanlış aşklar, yanlış sevdalar.
Yanlış göğüsleri tutan, yanılmış eller.
Sen hiç görmedin ormanları martı.
Bulutlar, yoncalar ve başka başka kuşlar vardır orada,
Yaşam acımasız bir döngüdür.
Yavrusunu beslemek için besin arayan bir güvercin;
Yem olur atmacalara,
Yem olur başka yavrulara.
Maviydi deniz...
Sularında mavi çığlıklar atan evlatları,
Yine sütüyle besleniyordu denizin.
Gözlerim takılı kaldı havada;
Aklım bir sevdanın dikenli tellerinde...
Sen değildin!
Sevgili Martı,
Soğuk bir şehirden yazıyorum sana bu kez.
Bulutların güneşi sakladığı,
İnsanların Ekim’i beklediği bir şehir bu.
Üşünesi sabahlarda kalkmak,
Dolaşıyor hayaleti yüzyıllık yalnızlığın
Kaf dağının üstünde.
Toz kalkıyor asfalt yollardan,
Açıyor üşüyen bir çocuğun üstündeki örtüyü.
Zift kokuyor bu savaş,
Sarıyor tabakasını bir tutam tütünün
Aklımı kaçırtan, derin derin bakan gözler
Birden titretir içimdeki şıpsevdiyi.
Gönlümü çeler, şehvetli ve masumca izler;
Bıraktığı yerden alıp başlatır sevgiyi.
Sen ıssız çöllerde bir çiçeği büyütürken,
Karanlıkta kaybolan şiirlerin içinde.
Kasım benim ayımdı.
Altısının yedisine karıştığı bir güne aitti
Aldığım ilk nefes.
Kasım benim, neşem, eğlencem,
Sevincim, mutluluğumdu.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!