Saat bilmem kaçı gösteriyordu.
Pijamalarını, gömleğini valizine koydu.
Aşkını koydu.
Hediye ettiği kitabı ve içindeki kurumuş çiçeği,
Nefesini koydu içine çekip de bırakmadığı.
Aslını koydu valize, sahtesini çıkardı attı.
Tam bir ay oldu...
Hiçbir şey kaybetmedi kendinden.
Hâlâ gözlerim yorgun sensizlikten.
Çiçekler saklamıştım yokluğuna
Büyütebilmek için sensizliğin var olabilme ihtimallerinde.
Sonu gelmeyen bir yokuş,
Gülen insanlar, ağlayan bir kent.
Ahşaptır evler Zeyrek’te.
Yanar, durur!
Eksik olmaz cumbaları,
Zeyrek’in çocukları.
Ben bir gerillayım dağlarında bu çirkin şehrin
Yediğim içtiğim topraktandır.
Saçlarımı hiç yıkamam,
Yüzüm, gözüm yoktur benim.
Ellerim kir izi, ellerim kan izi...
Çingeneydi gece İstiklal'de.
Pembeler içinde yaşlı bir fahişe;
Tramvayla yarış edercesine,
Kokusunu aldığı müşterinin peşinde.
Müşterinin yüzünde bir endişe,
Ya görürse şehir
Her gün, aynı saatte
Bir simitçi geçer bu sokaklardan...
Susam izleri kalır berisinde:
Berisinde güzel kokular,
Berisinde bir tokluk
Küçük plastik pullara yazılmış
Birden doksana kadar giden
Tombala sayıları gibi
Bir torbadan çekilip çıkıveriyorduk o gece de
Ne güzel eğleniyorduk sevgilim
Gece beyazlara boyanmıştı
Kasımpatı tarlası buraları,
Her akşamın içine kaçar kokusu.
Tohum tohum sevdalar yükler bulutlara;
Bulutlar sıkışır, gürler.
Güz olup yağar toprak üstüne.
Gecenin köstebekleri inlerine kaçar,
Hey pazarcı!
Acı verme istemem, sende kalsın.
Mutluluk ver ordan
Uzun ömürlü olsun.
Alttan atma
Üstten ver.
Aşk, dedi şair.
Bulutlara yazılmış bir şiir.
Kenarları oyalı, şehvet kokan, masalsı
Ve gece müziği çalan odanın
Dans eden hayaletleri
Kelimelere asılı.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!