‘’Sonuçlarına katlanamayacağın bir işi başkalarından isteme’’
M.Macit
Balyozu indirdiler,
Tabuta bindirdiler,
Âlemi sindirdiler,
(Dua)
Çin Seddi’nden Bosna’ya çalar Türk’ün türküsü.
Ufukta Kızıl Elma, dilde Turan ülküsü.
Gafletten kurtul Türk’üm, her yanda kan uykusu.
Bir karış toprağıma hain ayak bastırma.
Çocukça sevgiler kanmadı nefse,
Bir güzel uğruna girmedi bahse,
Ne gündüz ne gece dalmadı düşe,
Bir oyun bir kavga, hazdı anılar.
Tadınca sevdayı değişti âlem,
Halkın dilinde Saray, ‘’Bu ne zarafet diye’’.
Dara düştü emekli, ‘’Bu ne garabet diye’’.
Bin odalı Saray’ın ünü Dünya’yı aştı,
Toplumda yüzde elli nefretle dolup taştı.
(Hikâye)
Ortada oturan Hâkim karar dediği anda, salonda bulunan herkesle beraber bende, ayağa kalkmıştım. Bu mahkemede yapılan ve aylarca devam eden duruşmalar nihayet sona eriyordu. Rüya görür gibi olayları izliyor, sanki bir başkası hakkında karar okunacakmış gibi gelişmeleri takip ediyordum. Hakkımda yapılan suçlamalara ne kadar itiraz etsem de, sonunda suçlu bulunmuş, ağır bir cezayla cezalandırılacaktım. Daha önce hırsızlık suçundan iki kere ceza almış, üç dört ay hapis yattıktan sonra dışarı çıkmıştım. Ben o zamanlar henüz on altı, on yedi yaşlarındaydım. Şimdi yaşım on dokuz ve cezalandırılma şeklim yetişkin insan sınıfında yapılmıştı. Midem bulanıyor, başım şiddetle ağrıyordu. Verilecek kararın bir an önce okunmasını bekliyordum. Gücüm bitmek üzere, ayakta duracak halim kalmamış, kalbim hızlı hızlı çarpıyor, her yanımdan ter akıyordu.
-Yaz kızım; yaşlı ve korumasız bir kişiyi öldürmekten otuz altı yıla, hırsızlık suçundan iki yıl dört aya, toplam olarak otuz sekiz yıl dört ay ceza verilmiş olup…
Gerisini duymamıştım bile, olduğum yere yığılmıştım. İndirimler ve içerde kaldığım süre düşülerek cezam yirmi iki yıl üç ay olarak kesinleşmişti. Mahkeme sona ermiş, iki jandarma eşliğinde Adliye binasından çıkıyordum. Annemle göz göze geldiğimde yaşlı kadın perişan bir halde ağlıyordu. Hâlbuki tüm uğraşım onu rahat ettirmek içindi. Babam ben küçükken ölmüş, annem iki evlilik daha yapmış fakat gördüğü şiddet üzerine evliliklerini bitirmişti. Bizim oturduğumuz semtte insanların değeri yoktur, hele kadınların hiçten. Küçük yaştan beri üvey babaların baskı ve dayakları neticesinde okuyamamış, serseri bir insan olup çıkmıştım. Elimden gelen tek şey hırsızlıktı. Onu bunu soyarak, çalarak köhne evimizde annemle geçinmeye çalışıyorduk. Annem çok defa;
-Bırak oğlum bu işleri, sana yazık olacak.
Eyvah ömrüm…
derken derinden,
Anılar silinir gözlerimizden.
Belki yolun sonundayız.
Belki de sondan önce, son vagondayız.
Yılların deminde, dökülür yaşlarımız.
Önde büyük deve üstünde kazık,
Perişan insanlar ardında yazık.
Asmışlar bir yazı; ‘’ Adalet adım’’,
Böylesi benzerlik, bulunmaz dedim?
(Kanayan yaralarım)
Şehitten izler kaldı mezar kazan kürekte,
Gözlerden yaş akıyor, kandamlası yürekte.
(Yok olan neslimiz)
Yok, olmakta bir nesli nasıl anlatsam sana,
Özü gitmiş bir Millet olmaz Devletten yana.
Yıkılsa da Osmanlı, Cumhuriyet doğmuştu.
(gerçekler)
Üçüncü mektubumu yazıyorum evladım,
Huzur dolu bir günü bilsen ne çok özledim.
merhaba, Mehmet bey sizi yeni kurduğum**Gönül pınarından süzülenler** grubuma davet ediyorum buyurun. sevinirim hayatınızı okuduğumda aynı yerlerde gezmişsiniz aynı hava ve suyu paylaşmışız. selamlar