Ötme bülbülüm ötme, dikenler ahı duymaz,
Açar da çiçekleri arılara bal sunar.
Hasretiyle yandığım sevgili bana uymaz,
Açar da kollarını başka dallara konar.
Ötme bülbülüm ötme, o yar aklıma gelir,
Duyuyor musun Akif? Coşku içinde Meclis,
Ayakta tüm Vekiller, direnin dedi Reis.
Kalmadı yüreklerde ne sıkıntı ne beis.
Okunurken milli marş dönen vardı tersini,
On beş temmuz gecesi ezber etti marşını.
çentik attım geçmiş güne, sabırla.
aylara, mevsimlere.
hayaller umut oldu, sensiz yıllarıma.
gerçeklerin inadına, masallarda yaşadım.
kaf dağının ardında, sihirli lamba aradım.
on iki mevsim geçti, renkli hayallerimle.
Kasvet çöktü her yana, ovaya, dağa, taşa,
Kararmış ufuklara elbet gelir ilkbahar?
Nefret bilmeyen ruhu acılarla baş başa,
Okunuyor yüzünde derinden bir intizar.
Umut dolu yarınlar şimdi bir hayal oldu,
Viran olan Gönlümde
Kapandı gönül kapın yüreğim pare pare.
Sıralanmış engeller, bulamadım bir çare.
Böyle güzel bir aşkı kırdın nafile yere.
Kış yaşayan gönlümde yazların kaldı Selda.
Neredesin Sen?
sularda sen,
bulutlarda sen.
yağmurlarda sen,
karlarda sen.
Görsem ki bir güzellik o an burnum sızılar.
Olsan da uzaklarda, seni arar gözlerim.
İsyan etsem ne olur? Değişmiyor yazılar.
Senli anılarımı yüreğimde közlerim.
Coşku dolu sahilde deniz, kumsal ve kadın.
Sanki, Çakma Müslüman
Gıybet edip kalbine günah ekme, Müslüman.
Dedikodu yaparak fitne sokma, Müslüman.
Farklı düşünür insan, farklı sevgiler duyar.
(Hikâye)
Gökyüzü olduğundan daha mavi, güneş her zamankinden sıcaktı. Buraya geleli tahminen bir ay olmuştu. Haftada bir yiyecek getiren köylümüzden başka, çevremde sadece hayvanları görür, yalnızlığımı onlarla paylaşırdım. Bu hayata uzun yıllardır alışmış, çobanlığı meslek edinmiştim. Korku, asla aklıma gelmez, gece gündür dağları dolaşıp dururdum. Kaderim bana bu yaşamı bahşetmiş, Tanrı’ya, verdiği sağlık için şükrederek kırk beşli yaşlara gelmiştim. Burası Karadeniz dağlarının güneye bakan yüksek yaylalarından biriydi. Doruk hemen yakınımda, üzerinde hala kar vardı. Çevremde ki engebeli düzlükler üzerinde, çeşit çeşit bitkiler çiçeklerini açmış, çukur yerlerde kalarak erimeyen karların beyazlığı, eğimli yerlerde toplanan kar sularının çağlayarak akışı, görülmeye değer bir güzellikti.
Haziran ayına girmeden, çevre köylerin öküz ve tosunları, demem o ki, büyük baş hayvanlarının erkekleri buraya getirilir, ağustos ayının ortalarına kadar, yani harman zamanına kadar, otu bol ve çeşitli olan bu yaylada kalır, çok da iyi beslenirlerdi. Buranın bir adı da öküz yatağıydı. Gündüz bulunduğum yerden uzaklaşan hayvanlar, akşama doğru yattıkları yere gelir topluca yatarlardı.
Kendim ise, taştan yapılı üzeri ağaç dalları ve toprakla örtülü korunakta kalıyordum. İki tane köpeğim vardı. Bunlar oldukça iri, genç ve kuvvetli hayvanlardı. Ne olur ne olmaz diye yanımda Osmanlı’dan kalma beşli bir mavzer ile, iyisinden bir de kama taşırdım.
Çiçek açmış haneye
Beyaz mı desem al mı?
Gamze düşmüş çeneye,
Kaymak mı desem bal mı?
Mini mini elleri,
merhaba, Mehmet bey sizi yeni kurduğum**Gönül pınarından süzülenler** grubuma davet ediyorum buyurun. sevinirim hayatınızı okuduğumda aynı yerlerde gezmişsiniz aynı hava ve suyu paylaşmışız. selamlar